Novel Günleri - Bilgilendirme!

Bölümün tamamını okumak için üye olmalısınız! Üye olmak için tıklayınız.

12. Bölüm Bölüm 12

Çevirmen: Klepton / Editor: T4icho

‘Olamaz.’

Şu anda Sungyoon’un kalbinin atmaması mümkün değildi. Atmıyorsa nasıl hayattaydı?

Başka bir açıklama bulmaya çalıştı.

‘Belki de kalp atışlarım çok yavaşladı?’

Öyleyse kalp atışlarını duyamaması mantıklı olurdu.

“Of!”

Uzun bir iç çekti. Kalbi kararmış gibi hissediyor, avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. Genelde tüm talihsizliklerin arka arkaya geldiği söylenirdi.

‘Bunun benim başıma gelmesini istemiyorum.’

Kalbin, bir insanın bedeninin motoru olduğunu söylemek abartı olmazdı. Kalbi zayıfsa bile en azından bedeninin güçlü olmasını isterdi ama bedeni de eskiye kıyasla çok zayıftı ve hala kötüleşiyordu. Ve hayatını kazanmak için bedenine ihtiyaç duyduğundan bu onun için ölümcül bir darbe demekti.

Tak tak!

Kapı çaldı. Muhtemelen ya doktor ya da hemşireydi gelen.

‘Artık kaçamam.’

“Girin lütfen.”

Sungyoon, kapıyı çalan kişiye seslenirken kaşlarını çattı.

Voşş!

Kapı açılınca içeri bir grup insan girdi. Hepsi beyaz doktor önlüğü içindeydi. Biraz kuşkulandı ama grubun önündeki kişi akıllı biri gibi görünüyordu.

“Uyanmışsınız.”

İçlerinden en yaşlısı öne çıktı. Muhtemelen onun tedavisinden sorumlu doktor buydu. Diğer hepsi çok genç görünüyordu, onlar da bu adamın öğrencileri olan asistanlar olabilirdi.

“İsmim Kim Leemin. Tedavinizden ben sorumluyum, Bay Sungyoon.”

“… İsmim Woo Sungyoon.”

İkili tanıştı. Leemin onun ismini halihazırda bildiğine göre, anlaşılan hastane bu bilgiye sahipti. Muhtemelen en yakın akrabasıyla iletişime geçmeye çalışmışlardı.

Yaşlı doktor onu bir süre inceledi.

‘Ağırbaşlı biri ve kalbi de zayıf.’

Sungyoon’a dair ilk izlenimi buydu. Yakışıklı görünüyordu ama dışa dönük biri gibi değildi.

“Sağlığım nasıl?”

Sungyoon’un sesinde çaresizlik vardı. Hastaneden kaçma fikrinden çoktan vazgeçmişti. Zaten hastane ona dair çok fazla bilgiye sahip olduğundan bunun anlamı yoktu.

‘Zaten borçlarım yüzünden davalık oldum.’

Borcunu ödemekten vazgeçmişti. Olaylar bu yönde ilerlediğinden kalbinin ne sıkıntısı var duymak istiyordu.

Ancak boşuna endişe ediyordu. Leemin gülümseyerek ona güven verdi:

“Ölümcül bir hastalığınız olduğunu mu sanıyorsunuz? Hayır, gayet sağlıklısınız. Hatta vücudunuz normal birinden katbekat daha sağlıklı bile olabilir.”

“Ne?..”

Son günlerde kalbi sürekli ağrıyordu ve nihayetinde bayılmış, hastanelik olmuştu. Peki ya bu herif neden bahsediyordu böyle? Sungyoon’un kafası soru işaretleriyle doldu. Bir parça umutla sordu:

“Kalbim ağrıyordu. Bayıldım, buraya geldim. Ancak siz bana sağlıklı olduğumu söylüyorsunuz. Ne demek istediğinizi anlamadım.”

Sesinde suçlayıcı bir ton vardı. Ama Leemin buna takılmış gibi görünmüyordu. Uzun zamandır bu meslekteydi, hastasından aldığı bu tepkiyle başa çıkamayacak olsa bu kadar süre doktorluk yapamazdı.

“Nabzınızı kontrol ettiniz mi?”

“Evet, nabzımı hissedemiyorum. Kalbim çok yavaş atıyor herhalde.”

Obez olsaydı, nabzını hissedememesinin suçlusu kiloları olabilirdi ama Sungyoon zayıf biriydi ve bu bahaneyi kullanamazdı.

“Anlaşılır bir durum.”

Leemin onun kolunu tuttu ve parmaklarını bileğine yerleştirdi, beklendiği gibi nabız yoktu. Neyle karşılaşmayı bekleyeceğini biliyordu ama bir doktor olarak buna tanıklık etmek inanılmazdı.

“Kalbiniz artık atmayacak, Bay Woo Sungyoon.”

“… Ne dediniz?”

Sungyoon sersem sersem ona baktı.

“Kalbinizin durduğunu söylüyorum.”

“Bu çok mantıksız.”

Sungyoon doktorun ya ona eşek şakası yaptığını ya da berbat bir doktor olduğunu düşündü. Ancak öfkelenmedi. Yalnızca biri ona böyle bir şaka yapma cüretini gösterdiği için kendi haline üzülüyordu. Ancak ne Leemin berbat bir doktordu ne de hastasıyla dalga geçmeye çalışıyordu.

“Bağlayıcı’nın ne olduğunu biliyor musunuz?”

“Bağlayıcı?”

Sungyoon biraz tereddüt etti. İrkilerek yeniden göğsüne dokundu ama hala hareket yoktu.

Bu doktor haklıysa, kalbi şu anda atmıyordu. Atmasa bile görevini sonuna kadar yerine getiriyordu.

“Kalbim bir Geçit mi oldu?”

“Ah, zaten biliyormuşsunuz. Bu süreci hızlandıracak.”

Leemin’in hoşuna gitmişti.

“Evet, dediğiniz gibi. Kalbinizin yerini, ‘Ay’ın Kalbi’ olarak anılan şey aldı. Kalbiniz şu anda atmıyor ama asıl işini yapmaya devam edecek. Ayrıca ‘Ay’ın Kalbi’ olmanın getirdiği işlevleri de üstlenecek.”

Leemin gülümsüyordu:

“Tebrikler, Bay Sungyoon. Birinci Nesil Bağlayıcı oldunuz.”

Bu sözcükler Sungyoon için yeni bir hayatın sinyalini veriyordu.

Biraz titredi. Başka bir deyişle hayatı iyileşecekti. Elbette kendini üçüncü ya da dördüncü nesillerle kıyaslayamazdı ama en azından borcunu ödeyebilecekti. Üstelik Shinhae ile yaşayabileceği kadar para kazanabilirdi.

Ancak bu hiç gerçek gelmiyordu. Sanki birileri onu, hiç almadığı bir piyango biletinin kazanan talihlisi olduğu için tebrik ediyor gibi hissediyordu.

“Anlaşılan bu habere heyecanlanmakta zorlanıyorsunuz. Anlıyorum. Böyle insanlar olduğunu duymuştum. Ancak Bağlayıcı olarak henüz uyandınız. Sağlıklısınız, ancak birkaç test daha yapmak istiyorum. Lütfen hastanede bir süre daha kalmayı düşünün.”

“… Üzgünüm ama kalamam. Param yok.”

Sungyoon konuşurken sakindi. Parası yoktu. Gururu işe yaramazdı ve parasının olmadığını kabul etmekten utanmıyordu fakat yine de üzülmüştü.

“Bu konuda endişelenmeyin. Hükümet, yeni bir Bağlayıcı söz konusu olduğunda yapılacak tüm testleri karşılıyor. Ancak bir sonraki gelişinizde ödeme yapmak zorundasınız.”

“Öyle mi?”

Şans.

Aklına gelen ilk şey buydu. Hastane ücretinin olmadığını duyunca mutlu olmuştu. Hatta bu onu kalbinin sağlıklı olduğu ve bir Bağlayıcı olduğu gerçeğinden bile daha mutlu etti.

‘Anlaşılan gerçekten para sıkıntısı çekiyor.’

Leemin onu bir süre inceledi. Yaptıkları kısa sohbette onun kendine pek saygı duymadığını ve mutsuz olduğunu anladı. Buna sebep olan şeyin yoksulluk olup olmadığını merak etti.

‘Beni ilgilendirmez.’

Kendisi bir doktordu ve üstelik tam teşekküllü, büyük bir hastanede çalışmıştı ve kariyeri boyunca türlü türlü insanla tanışmıştı. Hastalarının duygusal esenliklerini düşünecek olsaydı kafası kaldırmazdı. Onun gözünde hasta, yalnızca bir hastaydı.

“Lütfen bugün dinlenin.”

Leemin bu sözleri söyledikten sonra odadan çıktı.

Sungyoon yeniden yatağa girdi. Kafasının içi karmakarışıktı. Çok fazla şey bir anda yaşanmıştı.

‘Yine de en kötü senaryo bu değil.’

Nitekim bu durum onun için pek çok yönden faydalıydı. Kalbinin hasta olduğunu sanmıştı ama hasta değildi. Üstelik yeni bir hayat çizgisi önündeydi. Karanlık geleceğinde küçük bir ışık hüzmesi belirmişti.

Ancak düşündüğü kadar mutlu hissetmiyordu. Mutlu olmaya enerjisi yoktu.

‘Biraz uyumalıyım.’

Bir süre dinlenmeye karar verdi. Gözlerini kapadığında uykuya dalmaya başladığını hissedebiliyordu.

‘Ama yine de tasasızca dinlenemiyorum.’

Hala dağ gibi biriken borçlarını düşünüyordu ancak ölüm korkusu kaybolmuştu. Bu tek gelişme dahi onun uyumasını sağladı.

Halisünasyon muydu? Ama odadaki tek ses buzdolabının uğultusuydu, başka ses yoktu. Sungyoon’un nefes alış verişi bile duyulmuyordu…

* * *

Sungyoon hastaneye yattıktan sonra istediği gibi dinlenebildi. Böyle bir fırsat elde etmeyeli uzun zaman olmuştu. Harcamasına dikkat ettiğinden her gün ramen yiyordu. Şimdi besleyici hastane yemekleri yiyebiliyordu. Günde üç öğün yemek yiyordu. Önceden hava soğuduğunda bile fatura derdi yüzünden ısıtıcıyı açmaya cesaret edemezdi. Şimdi ise biraz bile üşüse açabiliyordu.

Doğru düzgün yaşamayalı uzun zaman olmuştu.

Bugün test günüydü, hastane önlüğüyle koridora çıktı. Birden tüm bakışlar ona yöneldi. Başını çevirip bakınca birkaç hemşire hemen başlarını çevirdiler. Birbirlerine kısık sesle seslendiklerini duyabiliyordu.

Koridorda biraz daha ilerleyip büyük bir aynanın önünde durdu. Aynadaki yansımasını görünce bir kez daha şaşırdı.

‘Bu gerçek biliyorum ama…’

Sungyoon yeniden yüzüne baktı. Genç bir adam değildi, yani bazı insanlar onun kendisine böyle bakmasını tuhaf bulabilirdi. Ancak aynadaki yansımasını görseler hak verirlerdi. Şaşırtıcıydı.

Kısa bir süre önce gözleri, yanakları çökmüş halde, zayıf biriydi. Hala eski yakışıklı hallerinin izleri duruyordu ama otuzlarının sonlarındaki bir amca gibi görünüyordu. Artık o Sungyoon’dan eser kalmamıştı.

Aynadaki yüz, iyi bir hayatı olan birinin yüzüydü. Cildi pürüzsüzdü, yüzünün rengi sağlıklıydı. Yakışıklı görünüyordu. Yaşından kaynaklı kırışıklıklar ve bezginlikten eser yoktu. Yirmilerinin ortasında gibi görünüyordu. Hayatının baharında gibiydi ve bu gençleşme süreci devam ediyordu.

Eğer onu tanıyan biri şu anda bu halini görseydi Sungyoon’un estetik ameliyatı yaptırdığını iddia ederdi. Ancak yüzüne bıçak değmemişti.

‘Bunu duymuştum ama deneyimlemek şaşırtıyor.’

Yeniden yüzünü inceledi. Böyle görünmek onu meraklandırsa da başka duygu hissetmiyordu. Aslında bundan pek hoşlanmamıştı.

‘Artık kadınlarla randevuya çıkmayacağım için önemi yok.’

Başkalarının bakışlarını umursamıyor, daha fazla kadınla görüşmeyi planlamıyordu. Miyun onun hayatında bomba etkisi yaratmıştı. Bu ona ömürlük yeterdi. Artık karşı cinsten kimseye güvenemezdi.

Sungyoon koridorda yürümeye devam etti ve gideceği yere vardı.

Leemin’in testleri yapacağı yere gelince kapıyı hafifçe çaldı.

“Lütfen girin.”

Doktoru duyunca kapıyı açtı.

İçeri girdiğinde, Leemin’i ve yanındaki kadın hemşireyi gördü.

“Hoş geldiniz Bay Sungyoon.”

Leemin onu selamladı, hemşire ise doktorun önündeki sandalyeye oturması için işaret etti.

Sungyoon oturdu.