Emeğinize sağlık umarım bölüm sayısı artar
Novel Günleri - Bilgilendirme!
Bölümün tamamını okumak için üye olmalısınız! Üye olmak için tıklayınız.
24. Bölüm Bölüm 24
Canavar köpeğe benziyordu ve boyutu da ortalama bir köpek kadardı. Statik elektrik yüzünden tüyleri kalkmıştı. Yaratığın ağzı hafifçe aralıktı ve Sungyoon onun keskin dişlerini görebiliyordu.
‘Kuduz köpek.’
Neden böyle dendiği açıktı: Vahşi, kırmızı gözleri vardı ve salyaları akıyordu. Kuduz bir köpeğe benziyordu.
Sungyoon ağırlığını arka ayağına verirken sağ eliyle de mızrağını kavradı. Sol koluna bağlı bir kalkan vardı. Kalkanı ileriye doğrulttu.
‘Daha güvenli bir konuma geçelim…’
Daha önce hiç hayatını tehlikeye atarak dövüşmemişti. Ergenliğinde arkadaşıyla yumruk yumruğa dövüşmüştü ama yalnızca o kadardı. Pek deneyimi olmadığından ihtiyatsız davranarak boynunu kestirirse çok kötü olurdu. Şu anda bu fırsatı dövüşmeye alışmak için kullanmalıydı.
Kuduz Köpek, Büyük Fare’den daha tehlikeli bir canavardı. Daha büyük ve daha güçlüydü. Çok da çevik olduğundan dikkatli davranmazsa yaralanırdı.
Tüm bunlara rağmen bu, Başlangıç Labirenti’nden bir canavardı. Kendisi bir Bağlayıcı’ydı ve kalbi büyülü enerji sağlıyordu. Düşmanını çok küçümsemediği sürece bu canavarı zorluk çekmeden öldürebilmeliydi.
Kuduz Köpek yavaşça Sungyoon’a ilerledi. Tıpkı belgesellerdeki hayvanlar gibi yürüdü ve yere çömeldi. Bu Sungyoon’a sıkıştırılmış bir yayı hatırlattı. Muhtemelen en uygun anda atlayacaktı.
Kuduz Köpek yavaşça ona yaklaştı ancak Sungyoon kımıldamadı. Bedeni tüm olasılıklara tepki vermek istercesine gergindi.
-Koo-rahhhhhh!
Kuduz Köpek fırladı. Arka bacaklarını itti ve ön bacaklarını uzattı. Bu zıplamanın da ötesindeydi; resmen Sungyoon’a fırlamıştı ve açık ağzından korkunç dişlerini görebiliyordu.
Puhhhhk!
Sungyoon Kuduz Köpek’in başına kalkanıyla vurdu.
- Vyak!
Köpek köpekti işte. Kuduz Köpek de normal bir köpek gibi ciyakladı ve yan tarafa uçtu.
Çaahhkkk!
Kuduz Köpek havada yaklaşık iki metre uçtuktan sonra yerde yuvarlandı.
Sungyoon peşinden gitmedi. Kalkanını uzattı ve yeniden pozisyon aldı.
Kuduz Köpek hızla ayağa kalktı. Sersemlikten kurtulmak için başını sağa sola salladı. Hızla iyileştiğine göre pek yaralanmış değildi. Dişlerini Sungyoon’a gösterdi. Sinirden aklını oynatmış gibi yüksek sesle homurdandı.
Kuduz Köpek’in davranışlarında ihtiyat yoktu. Galeyana gelmiş halde Sungyoon’a ilerledi. Ancak canavar hep aynı basit saldırı şemasını kullanıyordu.
Sungyoon kalkanıyla yeniden canavarın başına vurdu.
-Kang!
Kuduz Köpek ikinci kez havaya fırladı. Anlaşılan ikinci saldırı biraz hasar bırakmıştı. Kuduz Köpek sendeliyordu. Ancak Sungyoon sabır gösterdi.
Kuduz Köpek aynı saldırıyı kullandı ve Sungyoon da aynı şekilde karşılık verdi. Ancak ona kalkanıyla ters vuruşta bulunmadı. Kalkanı havaya kaldırdı.
Puhk!
Öncekinin aksine Kuduz Köpek şimdi önüne düştü. O anda Sungyoon sağ elini kaldırdı. Mızrağın bıçağı hala mücadele eden Kuduz Köpek’in yan tarafını deşti.
-Krrrrr-rahhhhh!
Kuduz Köpek tuhaf bir çığlık kopardı. Sungyoon mızrağını kaybetmek istemediğinden ucunu sıkı sıkı tuttu. Sonra sağ ayağıyla canavarı tekmeledi.
Puhhng!
Ayağı hedefine çarptığında tatmin edici bir ses yükseldi. Mızrağın bıçağı Kuduz Köpek’ten ayrıldı ve onu havaya fırlattı. Yerde kan izleri vardı.
İşini bitirmek için peşinden gitmeyi düşündü ancak başını sağa sola salladı.
‘Şu anda deneyime ihtiyacım var.’
Kalkanını yeniden inatla ileriye doğrulttu.
Bu defa canavar çok yaralanmıştı. Sızlanarak ayağa kalkmaya çalıştı. Derin yarası kanıyordu.
Sungyoon kalkanını önünde tutarak canavara doğru ilerledi. Kuduz Köpek zar zor ayağa kalkabilmişti. Savaşmaya devam edemeyeceği belli oluyordu. Dili sarkıyordu, nefes nefese kan tükürüyordu ve kırmızı gözleri yavaşça sönükleşmeye başlamıştı. Ama gözlerindeki öldürücü niyet hala aynıydı.
Boom!
Sungyoon ileri doğru büyük bir adım attı. Şaşıran Kuduz Köpek refleksif bir şekilde ileri fırladı ama Sungyoon yine ona vurmak için kalkanını savurdu.
Sonra mızrağını sapladı.
Poohk!
Kanlı mızrak, Kuduz Köpek’in kafasından girmişti.
-Kek!
Kısa bir çığlık attıktan sonra bedeni sarsılmaya başladı. Ardından hareket etmeyi kesti. Fakat Sungyoon savaş pozisyonundan çıkmadı.
Öldürmek için yeniden mızrağını sapladı. Ancak Kuduz Köpek’ten tepki yoktu.
“Oh!”
Vücudundaki gerginliği atmak ister gibi iç çekti. Giysisinin koluyla alnındaki ter damlalarını sildi.
‘Gerçekten zihinsel açıdan çok yorucu.’
Bunun sebebi henüz alışkın olmaması mıydı? Gerginlik yüzünden kasları ağrıyordu.
‘Buna alışabilir miyim bilmiyorum.’
Oysaki alışmak zorundaydı. Büyük Labirent’e giden yolda çok daha fena düşmanlarla karşılaşacaktı.
Sungyoon Büyük Labirent’i hedefleme konusunda bir parça ciddiydi. Tabii onun için imkansız bir şey de olabilirdi çünkü Birinci Nesil Bağlayıcı olarak yeteneklerinin bir sınırı vardı. Jimin ondan çok fazla şey bekliyor gibi görünmüyordu ancak Sungyoon Büyük Labirent’i kafasına koymuştu.
‘Sözleşmenin bir parçası.’
Tabii bunu Jimin’e minnet duyduğu için yapacaktı. Ancak diğer büyük faktör de yaptıkları sözleşmeydi.
‘Kontratı bir kenara atarsam şerefsizlik yapmış olurum.’
Ne olursa olsun bundan kaçınmak istiyordu. Jaeho’yu arkadaşı zannetmişti. O şerefsizin yaptığı gibi davranarak kendini alçaltamazdı.
Bir canlıyı öldürmek onu sarsmadı. Temel antrenmanları sırasında öldürmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmişti. Şimdiye dek öldürdüğü tek canlı böceklerdi. Şimdi bunları büyükbaş hayvanları kesmeye benzettiğinden canavarları öldürdüğü için huzursuz hissetmiyordu.
Hahhk!
Bir anda Kuduz Köpek’ten ışık yayılmaya başladı. Kapkaranlık bir yerde olduklarından ışık çok göze çarpıyordu. Sungyoon ışığa bakarken etkilenmişti.
Işık sönerken Sungyoon yerde ince bir taş buldu. Parmağı kadardı.
Taşı almak için eğildi; ilk kez böyle bir şeye dokunuyordu. Zayıf taşın yüzeyi pürüzsüzdü ve ellerinden kayıp düşecek gibi hissettiriyordu.
Taşı sıkıca tuttu. Avucunda, bu taşa özgü bir soğukluk hissetti.
‘Sonunda bir tane aldım!’
Küçük bir parçaydı ve bir taneydi, ayrıca değerini de bilmiyordu. Yine de bu onun için büyük bir adımdı. Ay taşları onun geleceğine büyük bir yatırımdı.
* * *
Sungyoon labirentte biraz daha dolaştı. İki canavara daha rastladı; ikisi de Büyük Fare’ydi.
Başta Kuduz Köpek’le savaşırken kullandığı stratejinin aynını kullandı; kalkanını uzattı ve dikkatli davrandı. Ancak Büyük Fare karşısında bu stratejiyi değiştirmek zorunda kaldı. Büyük Fare, Kuduz Köpek’in aksine sıçrayamıyordu. Bacağını ısırmaya çalıştı. Farenin boyutu kolunun yarısı kadardı, bu nedenle kalkanıyla etkin bir savunma yapamazdı. Kalkanını çok büktüğü zaman neredeyse dengesini kaybediyordu. Mesafesini korumak onun için daha etkiliydi. Daha uzağa erişebilmek için ellerini mızrağın aşağısına yerleştirdi.
Pat!
Büyük Fare’nin bedeninde bir sürü yara vardı ama hala saldırmaya devam ediyordu. Sungyoon mızrağını doğrudan yaratığın başına sapladı. Büyük Fare düştü.
Sungyoon mızrağını çıkarttı. Mızrağın kılıcı ve şaftın üzeri kanla kaplanmıştı. Kanı silkelemek için mızrağını hafifçe salladı.
Bu onun üçüncü mücadelesiydi ve öğrenmeye başlamıştı. Işık dağıldı ve cesedin bulunduğu yerde bir ay taşı belirdi. Onu becerikli bir hamleyle alıp cebine koydu.
‘Geri dönsem iyi olur.’
Başta Jimin ona biraz deneyim kazanması için labirenti keşfetmesini söylemişti.
‘Bu kadar tetikte kalmak çok yorucu.’
Sungyoon arkasını döndü ve geldiği yeri takip etti. Girişe yaklaştıkça Bağlayıcı sayısı artıyordu. Hepsi labirentten çıkmaktaydı; çoğu yorgun görünüyordu. Ayrıca kimisi de yaralıydı ve kanaması vardı.
Sungyoon yavaşça ışığı görmeye başladı, demek ki çıkışa yakındı. Herkes adımlarını hızlandırdı. Sungyoon kalabalığa karıştı.
Sungyoon labirentten çıktığında şehrin parlak ışıklarıyla karşılandı. Kapalı, kasvetli labirentten çıkıp yeniden medeniyete ulaşmıştı. Dik durdu, omuzları rahatlamıştı. Gerginliğinin bir kısmı da geçmişti.
‘Biraz yoruldum.’
Gerilimden kurtulduğunda yorgun hissetti. Anlaşılan çok stres yapmıştı. Jimin’le ayrıldıkları noktaya ilerledi.
Jimin hala oradaydı, bıraktığı gibi duruyordu; sanki yerinden hiç kımıldamamıştı.
“Döndüm.”
“İyi iş çıkardınız. Yaralandınız mı?”
Jimin Sungyoon’a baktı, normalde soğuk ve ilgisiz biriyken o anda her zamanki halinin aksine biraz dikkatliydi. Üstünü başını çıkarıp yarası olup olmadığına bakmak istiyor gibiydi.
“Yaralanmadım. Tavsiyenize uydum, başkan. Deneyim kazanmak için ölçülü davrandım ve güvenliğime azami önem gösterdim.”
“Bunu duyduğuma sevindim. Çoğu insan ilk mücadelesinde heyecanlanır ve yaralanır.”
Rahat bir nefes aldı.
“Hayli deneyimli oldu, değil mi?”
“Üç canavar öldürdüm. Biri Kuduz Köpek, ikisi de Büyük Fare’ydi.”
Sungyoon cebini yokladı ve parmağı büyüklüğündeki ay taşını çıkardı. Diğer ikisi tırnak kadardı.
“Nasıldı?”
Ay taşlarına bir süre bakan Jimin daha sonra Sungyoon’a döndü.
“Doğrusunu isterseniz o kadar zor değildi. Nispeten güvenli bir biçimde avlandım ve her dövüşün ardından davranışlarımı değerlendirdim. Beni rahatsız eden tek şey ölüm kalım savaşlarının getirdiği stres oldu.”
Jimin başıyla onayladı.
“Beklediğim gibi. Yine de alışmalısınız.”
“Biliyorum.”
“Öyleyse gidelim. Başarılı bir başlangıç yaptınız, size lezzetli bir akşam yemeği ısmarlayayım.”
“Buna gerek yok…”
“Sorun değil. istediğim için ısmarlıyorum.”
Jimin’in fikrini değiştirebilecek gibi görünmüyordu. Sessizce başını salladı.
“Teşekkürler.”
“Ah, bir arkadaşımı da davet etmemde sakınca var mı? Size ileride yardımı dokunabilecek bir arkadaş.”
‘Ay’da arkadaşı mı var?’
Buna biraz şaşırmıştı ancak onayladı.
“Yemeği siz ısmarlıyorsunuz, ben de size uyarım.”
Sungyoon’un sosyallikle bir derdi yoktu. Eskiden iş gereği çok fazla kişiyle görüşmek zorunda kalırdı. Nitekim yabancılarla uğraşmaya, toplantı yapmaya alışkındı. Tabii bu herkesi sevdiği anlamına gelmiyordu. Kaçındığı tek bir insan tipi vardı ancak yine de insanlarlayken rahatsız olmazdı.
‘Bu arkadaşın da güzel olmasına imkan yok.’
Son zamanlarda hayatta bir kez görülecek güzel kadınlarla karşılaşma sıklığı artmıştı. Yine de Jimin’in arkadaşının da güzel olduğunu düşünmüyordu.
“Pekala, gidelim.”
Jimin arkasını dönüp yürümeye başladı.
Sungyoon aniden durup koca bir ağız gibi görünen labirente baktı. Sanki labirent de ondan gözünü ayırmıyordu. Sungyoon’u yakalayamadığı için biraz üzülüyor olabilirdi. Labirentten başka yana bakabilmek için elinden geleni yaptı ve Jimin’in peşinden gitti.