Novel Günleri - Bilgilendirme!

Bölümün tamamını okumak için üye olmalısınız! Üye olmak için tıklayınız.

46. Bölüm Bölüm 46

Çevirmen: Klepton / Editor: T4icho

Dördüncü kat diğer katlardan çok da farklı değildi. Karanlık ve soğuktu. Mağara genişti ve tünel sonsuzluğa uzanıyor gibi görünüyordu. Hala Sungyoon’a kasvetli geliyordu.

Tek fark hissedebildiği büyülü enerjinin daha yoğun olmasıydı.

Sungyoon, bir pusuya hazır olarak labirent duvarının yanında yürüdü.

-Koo-rook!

Bir canavarın haykırışını duyması uzun sürmedi. Mızrağını sıkıca tutup kaldırırken etrafına baktı. 45 derecelik açıdan bir canavar ona doğru geliyordu.

‘Dişli Domuz!’

Sert, kahverengi tüylerle kaplı iri bir bedeni vardı ve ağzından iki kavisli diş çıkıyordu. Dişlerinin uzunluğu yaklaşık bir metreydi. Canavarın, canavarlara özgü kırmızı gözleri vardı ve gözleri baskın bir enerji yayıyordu. Yavaşça ona yaklaştı.  

Sungyoon gerildi. Dişli Domuz, şu ana dek karşılaştığı tüm canavarlardan daha büyüktü. Yaklaşık bir metreydi ve baştan kuyruğa ölçülecek olsaydı bir metreyi de geçerdi. Hafifçe dalgalanan kürkünün altında, ilerledikçe gerilen kasları gizliydi.

-Koo-roo-rooohk!

Dişli Domuz’un bağırışı değişti. Sungyoon’a dik dik bakmaya başladı.

-Koo-rahhhhhhhhhhh!

Labirenti tepelerine yıkmak ister gibi kükredi. Sungyoon’a hücuma geçti ama bu hücum, Sungyoon’un şimdiye dek karşılaştığı hücumlardan çok farklıydı. Yerin sallandığını hissetti. Ağır yaratığın ayağı ne zaman yere değse, yer sanki acıdan çığlık atıyordu. Pençe Kedi ya da Kuduz Köpek’in saldırıları, bu canavarın saldırısının yanında tatlı bile kalırdı. Dişli Domuz’un yanında onlar birer evcil hayvan gibiydi.

Refleksif bir şekilde kalkanını çıkaracak oldu ama kendini durdurdu. Pençe Kedi’nin saldırısı yüzünden kalkan hasar almıştı. Sonuçta zayıf, ahşap bir kalkantı. Bu canavarın bir metrelik dişleri varken bu saldırıyı doğrudan üstlenemezdi. Kalkan kırılmasa bile kendisi havaya uçabilirdi.

Neyse ki Dişli Domuz o kadar hızlı değildi. Sungyoon onu vahşi gözlerle inceledi, saldırıdan kaçmaya hazırlanırken bacakları gerildi. Kalkanını ve mızrağını ileri uzatmayı da unutmadı. Hiçbir şey yapmamaktan iyiydi.   

Keskin dişler ona gitgide yaklaştı. Keskinlikleri kılıçlarla kıyaslanamazdı ama canavarın fevkalade dayanıklılığı ve kütlesinin ürettiği gücü göz önünde bulundurmak gerekiyordu. Eksikliklerini kapatabiliyordu.

Saldırısının zamanını ayarlamaya çalışırken gelişmiş gözlerine güç uyguladı.

‘Şimdi!’

Hemen kenara kaçtı.

- Geeeeeeek!

Dişli Domuz öfkeyle ileri fırladı. Bir çığlık kopardı. Sungyoon’u gözden kaçırdığı için mi bu kadar öfkelenmişti? Çığlığı daha sonlanmadan, duvara çarpmamak için yavaşladı. Ancak kıl payı duramayacak kadar hızlı ilerlemişti.  

Boom!

Muazzam kütlesinin yarattığı güç ve hızı bir nevi kendi aleyhine kullanmış oldu. Duvara öyle sert yapıştı ki insan labirentin tepelerine çökeceğinden korkardı.

- Cyaaak!

Yere devrilirken tuhaf bir çığlık attı. Dişlerinden biri kırıldı, diğerinde de derin bir çatlak belirdi. En azından labirentin duvarı onun dişlerinden daha sağlam görünüyordu.

Bu mükemmel bir fırsattı. Sungyoon mızrağıyla saldırıya geçti.

Poo-oohk!

Mızrak yaratığın etini deşti ama Sungyoon kaşlarını çattı.

‘Derine girmiyor!’

Dişli Domuz’un sağlam ve kalın derisi sorun oluşturuyordu. Deşebilmişti ama yoğun bir dirençle karşılaştı. Diğer canavarlarla kıyaslanamayacak bir dirençti bu.

Canavar yerde mücadele ediyordu. Vücuduna saplanan mızrak durmadan sarsılıyordu ama Sungyoon onu tutmak için tüm gücünü kullanıyordu. Yine de zorlandı.

“Koohp!”

Bu bir çığlık mıydı yoksa dikkatini toplamaya mı çalışıyordu anlaşılmıyordu. Mızrağı zar zor çekip çıkardı.

“Ha-ahhhhht!”

Mızrağını iki eliyle tuttu. Dişli Domuz kalkmaya çalıştı ama sonra Sungyoon tüm kuvvetiyle mızrağı kafasına sapladı.

Tuhaf bir ses yankılandı. Zorla saplamıştı ve mızrağın bıçağı Dişli Domuz’un kafasının derinlerine gömüldü. Kızıl gözleri solmaya başladı.

Boom!                                                                                                         

Dev bedeni yere yığıldı.

Sungyoon iyice derine saplanan mızrağını zorla çekti. Mızrağın yarattığı delikten kan fışkırdı. Bu manzaraya bakan Sungyoon’un hisleri karmakarışıktı.

Ssssk!

Mızrağının kılıcıyla cesedi hedef aldı. Bu kez tek elini kullandı ve tüm gücüyle sapladı.

Poo-oohk!

Mızrağın bıçağı büyük bir dirençle karşılaştı ve kalın kürkünü tamamen deşemedi. Sungyoon iç geçirerek mızrağına baktı.

‘Yoruldum.’

Mızrağını kaldırıp ucundan damlayan kanları izledi. Dişli Domuz’un kanları sanki mızrağın bıçağını yavaş yavaş köreltiyormuş gibi hissetti.

‘Beklediğim gibi, bu benim sınırım.’

Kör bıçakla sert bir eti kesiyormuş gibi hissetti. İki elini de tüm gücüyle kullanmasaydı Dişli Domuz’da ölümcül yaralar açması zor olurdu.

‘En azından ekipmanımın altıncı kata kadar dayanacağını umuyordum.’

Ama düşüncelerinin aksine, altıncı kata ulaşmaya yaklaşmamıştı. Dördüncü katı bile bu ekipmanla keşfetmesi zor olacaktı.

Bir Dişli Domuz’la daha teke tek savaşırsa baş edebilirdi. Ama yanında birden fazla canavar ortaya çıkarsa başı belaya girerdi.

‘Elimde değil.’

Dişli Domuz ışıkla birlikte kayboldu. Sungyoon, ay taşını aldıktan sonra arkasını döndü. Bu ekipmanlarla dördüncü katı keşfetmesi imkansızdı, bu yüzden alt katlarda avlanmaktan başka şansı yoktu. Sadece daha iyi bir Mücevher düşmesini ummak zorundaydı.

Merdivenleri çıkarken adımları ağırlaştı.

* * *

Çhaaakk!

Bir canavar daha kanları fışkırarak yere yığıldı. Sungyoon yanağına sıçrayan kanı sildi ve ışıkla yutulan canavarı izledi.

‘Yine yok.’

Kaşlarını çattı. Yine bir ay taşı düşmüştü. Ama istediği Cihazlar ve Mücevherler ortada yoktu. Dördüncü kat denen duvara toslamıştı, bu yüzden son günlerde üçüncü katta dolaşıyordu fakat ihtiyaç duyduğu Cihazlara ya da Mücevherlere ulaşamadı.

‘Düşündüğüm gibi, kolay kolay düşmüyorlar.’

Geçen sefer şanslıydı. Jimin fazladan Cihaz ve Mücevher’i gördüğünde şaşırmamış mıydı? Demek ki onları elde etmek zordu.

Bunu düşününce huzursuz hissetmesi için hiçbir sebep yoktu. Jimin’in onun için koyduğu hedef Büyük Labirent baskınıydı. Bu, Sungyoon’un hedefi değildi ama Sungyoon sözleşmeyi imzaladığı için onun hedefiymiş gibi davranıyordu. Arkadaşı tarafından sırtından bıçaklandıktan sonra sözleşmeler onun için çok önemli hale gelmişti. Shinhae’den sonra önem verdiği diğer şey sözleşmelerdi.

Öte yandan daha fazla Mücevher ya da Cihaz bulamazsa Büyük Labirent’e gidemezdi. Dördüncü kata bile ilerleyememişti. Başka şansı yoktu; uzun zaman boyunca burada avlanmak zorundaydı.

Beklenmedik şekilde Sungyoon gibi birçok insan vardı. dördüncü kata giden tünele ulaşıp geri dönen bir sürü insan görmüştü. Muhtemelen onlar da Sungyoon gibi dördüncü katta ilerleyebilecek kapasitede değildi.

Sungyoon aşina olduğu canavarları sabırla avladı. Labirent öyle büyüktü ki henüz üçüncü katın tamamını keşfedememişti.

Her zamanki gibi daha önce gitmediği bir yönde ilerliyordu. Neyse ki her girişte tabelalar yer aldığından burada kaybolması imkansızdı.

Sungyoon yavaşça yürüyordu. Önünde geniş bir duvar görünce duraksadı.

‘Çıkmaz.’

Bu sık sık yaşanıyordu. Oda gibi görünen alanlar vardı. Bu da başka bir çıkmaza giden tünellerden biriydi. Ama buraya boşuna gelmemişti. Duvarın önünde dolaşan bir Kuduz Köpek vardı.

Sungyoon’un varlığını hisseden Kuduz Köpek alarma geçti. Sungyoon mızrağını hafifçe sıktı.

Üçüncü kattaki Kuduz Köpekler artık onun dengi değildi. Mızrağını, çığlık atan Kuduz Köpek’e doğru sapladı.

Çhavk!

Mızrağın bıçağı kürkünü, derisini ve kaslarını deşti. Havaya kanlar sıçradı. Kuduz Köpek’i deşerken aşina olduğu viyaklamayı duydu. Canavar çok geçmeden titreyerek öldü.

‘Kasap oldum sanki.’

Bu onun mesleği olmuştu. Başlarda bir canlıyı öldürmek ona kötü hissettiriyordu ama artık böyle nahoş şeyler hissetmiyordu. Kuduz Köpek en başından bile onun karşısında pek başarılı olamamıştı ve şimdi güç artıran Mücevher’i kazandıktan sonra, Kuduz Köpek onun için tehdit oluşturmuyordu.

Sungyoon ay taşını aldı ve çıkmazdan çıkmak için arkasını döndü.

‘Ha?’

Tünelin aşağısından sesler geliyordu.

‘Ayak sesleri?’

Biri, hatta iki kişi koşuyor gibiydi. Ama o kadarla da bitmiyordu. Ayak seslerinin yanı sıra büyük bir canavarın gümbürtüsüne benzer sesler de duydu.

Sungyoon hemen yerine döndü.

‘Neden onca yer içinden burada?!’

Yolunu kapatan duvara bakarak sövdü. Genelde, tehlikeden kaçmasını sağlayacak bir rotası olurdu ama şimdi çıkmaz bir tüneldeydi.

Sakin kalmak için elinden geleni yaptı. Karşılaşabileceği bir mücadeleye hazır olmak adına mızrağını ve kalkanını kaldırdı.

Sesler gitgide yükseldi. Çok geçmeden de ayak seslerinin sahipleri belirdi.

Bunlar insandı; bir adam çelikle güçlendirilmiş büyük bir kalkanla keskin bir balta taşıyordu. Sungyoon gibi bir savaşçıya benziyordu. Bir de beyaz, dalgalanan bir giysi içinde bir kadın vardı. Üzerindeki rahibe cübbesine benziyordu ve elinde elli küsür santimlik kısa bir asa vardı. İkili Sungyoon’u görünce irkildi. Sungyoon’un arkasındaki devasa duvarı gördüklerinde ise ikisinin de beti benzi attı.

“Ben… burası çıkmaz.”

Adam çaresizce konuştu.

-Koo-reek!

Tünelin aşağısından yükselen başka bir ses duydu. Ürpertici bir sesti. Sanki bir şey, onlarla gülerek dalga geçiyordu. Adam ve kadın hemen arkalarını döndüler.

Boom!

Bir ayak yere inince büyük bir toz bulutu yükseldi. Bu, iki insanın adımlarıyla birlikte duyulan diğer sesin sahibiydi.

Sungyoon’un ilk izlenimlerine göre sakindi. Köylülerle dalga geçen bir kral gibi davranıyordu. Endişeli bir fareyi izleyen bir kedi gibiydi. Onlara, avına, yavaşça ilerliyordu.

Şıp!

Sungyoon’un yüzünden soğuk bir ter damlası indi.

Bu olamaz!

Asla!

Bu şerefsiz, üçüncü katta olmamalıydı.

‘Koca Ayak.’

Dünya’da tanımlanamayan yaratığın ismi verilmişti. Sungyoon, Ay’a dönmeden önce Jimin’in ona yaptığı uyarıyı düşündü.

“Güçlü canavarların çoğu şimdiye Başlangıç Labirenti’nden temizlenmiştir. Ama bazı üst seviyeli canavarların hala olabileceğini ve nadiren de olsa zarar verebilecekleri durumlar olduğunu unutmayın.”

‘Söyleyip uğursuzluk getirdi anlaşılan.’

Bunun Jimin’in suçu olmadığını bilse de, şu anda ona duyduğu kızgınlığa söz geçiremedi.