Novel Günleri - Bilgilendirme!

Bölümün tamamını okumak için üye olmalısınız! Üye olmak için tıklayınız.

5. Bölüm Yeni Ay'ın Karanlık Günü IV

Çevirmen: Klepton / Editor: T4icho

Sungyoon boş boş bir apartmana bakıyordu. Burası, Mok-dong’daki yüksek bir binaydı. Normal insanlar böylesi lüks apartmanlarda yaşamayı hayal bile edemezdi. Dünyaya yeni inmiş bir uzaylı gibi orayı izliyordu.

Miyun’la buluşmadan önce yıkanmış, bakım yapmıştı. Ama şimdi, Jaeho’nun güvenlik görevlileri onu yere fırlattığı zamankinden bile daha berbat haldeydi.

Yüzü önceden sıska görünürdü ama şimdi bir deri bir kemikti. Elmacık kemikleri görülüyordu. Saçı sakalı birbirine karışmıştı. Kıyafetleri buruşuktu ve tuhaf bir koku yayıyordu. Giysilerini en son ne zaman yıkadığını bilmiyordu ama umurunda da değildi. Her şeyini yitirmişti. İhanete uğramış, en dibi görmüştü. Gözlerinin feri kaçmıştı.

Ama birden gözlerinde ufacık bir canlılık belirdi. Gözleri kaybettiği her şeyi yansıtıyordu ama tek bir şey kalmıştı. Onun en büyük, en kıymetli hazinesi…

“Baba!”

Kuş gibi cıvıldayan küçük kız Sungyoon’a doğru koşmaya başlayınca Sungyoon’un yüzü aydınlandı. O ana kadar üzüntü, çaresizlik, kederle dolu olan suratı şimdi değişmiş, onların yerini sevgi almıştı. Hatta sevgisi taşacaktı sanki.

Küçük kız Woo Shinhae’ydi; Miyun ve Sungyoon’un kızlarıydı.

“Ah! Benim tatlı kızım!”

Sungyoon ona sıkı sıkı sarıldı. Üstü başı dağınıktı ve küflü bir koku yayıyordu ancak kızı ona sarılmaya hiç tereddüt etmedi. Kızının sıcaklığını hissetti; çocuklara özgü, eşsiz bir sıcaklık yayıyordu. Sanki Sungyoon’un acı dolu kalbine bahar rüzgarları esiyordu…

“İyi misin?”

Sungyoon onun gözlerine bakarak soru sordu.

Shinhae güzel bir çiftin çocuğuydu ve gerçekten tatlı bir kızdı. Televizyona çıkan çocuk oyuncular onun eline su dökemezlerdi. Bu, bir ebeveyn olarak kızını ayrı görmekle alakasızdı; gerçekti.

Gözleri iri ve ışıl ışıldı. Hala bebeklik kilolarına sahip olduğundan yanakları tombuldu. Saçları küt kesilmişti ve boynuna uzanıyorlardı.

“Mm… pek değil…”

Ama Shinhae, kızının yanıtıyla donuklaştı. Kızının yüzü biraz düşünce Sungyoon’un bakışları keskinleşti.

“Ne oldu?”

Bir şey mi olmuştu? Sungyoon fark etmeden sesini yükseltti.

“Hiçbir şey olmadı. Kılı kırk yarmayı kes.”

Soğuk bir ses duyunca başını kaldırdı. Yüzünün her hücresine yansıyan sevgi birden kayboldu. Geriye, kuzey rüzgarları kadar soğuk bir öfke kaldı.

“Bir şey olmadıysa niye böyle davranıyor?”

Bu zamana kadar aşık olduğu karısı, şimdi gözünde nefret uyandıran bir şirretti. Miyun’a gürlese de Miyun gözünü bile kırpmadı.

“Onunla ilgilenmeyi kestim. Artık benim kızım değil.”

“Sen!..”

Sungyoon sinirlenmişti, ayağa kalkmak üzereydi…

Kolundan hafifçe çekildiğini hissetti. Kollarındaki Shinhae, giysi yenini tutuyordu. Ayağa kalkmak üzere olan Sungyoon durdu. Tuhaf bir durumda kaldığından yeniden oturdu ve Shinhae’ye sarıldı.

“Sorun yok. Her şey yolunda.”

Kızının sırtına hafifçe vurdu. O sırada gözleri hala Miyun’daydı.

“Annenle baban böyle davrandığını biliyor mu?”

Bunu sorarken kadının arkasındaki binaya kısaca bakış attı. Büyük apartmanın sahibi Miyun’un ebeveynleriydi.

Belki de hala bir şeyler yapmak istiyordu. Artık Miyun’u sevmiyordu ama kayınvalide, kayınbaba dediği insanlardan hala ufak da olsa bir şeyler bekliyordu.

Ancak çocuk soya çekerdi.

“Elbette. İkisi de planıma bayıldı.”

“Anlıyorum. Hepiniz pisliksiniz… insan bile değilsiniz.”

Bu, torunlarını görmeleri için son şanslarıydı ama dışarı bile gelmemişlerdi. Onların bu konuda neler düşündüğünü çoktan tahmin ediyordu.

“Ne istersen onu düşünebilirsin. Hepimiz pisliksek bile bu, parasız bir dilenci olmaktan iyidir.”

Sanki onunla konuşurken olabilecek en kötü kelimeleri özellikle seçiyordu. Mide bulandırıcı biriydi, hatta bu konuda yetenekli bile denebilirdi. Shinhae’yi onunla bırakması gerçekten hata olmuştu. Zor olsa bile kızını yanından ayırmamalıydı.

“Hadi eve gidelim Shinhae.”

Kızının elini tuttu ve ayağa kalktı. İkisinin el ele olduğunu gören Miyun, sonradan aklına gelmiş gibi şöyle dedi:

“Sözünü tut.”

Sungyoon birden başını çevirip ona sert bir bakış attı. Ama kadın istifini bozmadan dudaklarını oynattı. Dile getirmese de Sungyoon onun ağzını okuduğunda ne demek istediğini anladı.

Velayet hakkı. 

Eğer Sungyoon, Jaeho’ya ya da Miyun’a zarar verecek bir şeye kalkışırsa Miyun, kızının velayetini almak için hemen harekete geçecekti. Sungyoon farkında olmadan ellerini sıktı.

“Baba, acıdı!”

Sungyoon birden afalladı ve ellerini sıkmayı bıraktı. Kızın yüzüne bakılırsa canı yanmıştı ama buna rağmen babasının elini bırakmadı.

Sungyoon dişlerini sıkarak Miyun’a arkasını döndü.

“Merak etme. Asla yılanlarla ortak olmam. Hatta, sen bize yaklaşmaya cüret etme.”

“Sen kendini düşün. Sende istediğim hiçbir şey yok, niye sana yaklaşayım?”

Miyun da baba kıza arkasını döndü.

“Ah! Bana evlenme teklifi ederken beni mutlu edeceğini söylememiş miydin? Tebrikler, sözünü tuttun. Hayatımın geri kalanında beni mutlu edecek kadar para kazanmamı sağladın. Bunun için sana teşekkür etmek isterim.”

Sungyoon ona cevap vermedi. Miyun da zaten ondan cevap duymayı beklemiyordu. Söyleyeceklerini söyledikten sonra binaya girdi.

Boşanma evrakları çoktan gönderilmişti. Bu, Sungyoon ve Miyun için bardağı taşıran son damlaydı.

Sungyoon hızla oradan uzaklaştı. Sanki böceklerin istila ettiği pis bir yerden kaçıyordu. Shinhae daha küçük olduğundan babasının hızı onu zorladı ama şikayet etmedi. Sungyoon’un dibindeydi; oradan neredeyse kaçarcasına uzaklaşmıştı.

Shinhae annesinden ayrıldığı için üzülmüş olmalıydı ama Miyun’un kaldığı yere son bir bakış dahi atmamıştı. Zaten annesi olması gereken kişinin onu terk ettiği biliyordu.

* * *

Seul’un dışında kalan iki katlı bir binaya geldiler. Burası, Seul’un kalbindeki zengin mahallelere kıyasla çok ucuz bir yerdi. Yine de Seul’de bir evdi işte. Kırsaldaki evlere kıyasla epey pahalıydı; üstelik iki katlıydı, yani evin sahibinin parası vardı.

Ancak Sungyoon artık buranın sahibi değildi. Eski sahibiydi. Şu anda çoğu ortalama erkekten daha kötü durumdaydı.

Shinhae’yi eski kayınpederiyle kayınvalidesinin evinden, iblislerin yaşadığı o yerden almıştı. Sonunda onu eski evine götürdü. Borçları yüzünden artık onun evi olmasa da ev haciz yoluyla açık artırmaya çıkana kadar vakti vardı. Her şeyden önce, başka çaresi yoktu ki. Ebeveynleri öleli çok olmuştu, akrabası yoktu. Shinhae’yi kimseye emanet edemezdi.

Giriş kapısına gelince içerinin temiz olduğunu gördü. Miyun dış görünüşe hep önem verirdi. Bu nedenle sık sık temizlik şirketlerini kullanırdı. Her yerde Miyun’un izi vardı. Görünüşü tıpkı bir maket ev gibiydi.

Evde bir sürü süslü mobilya vardı. Ancak üzerlerinde iflas yüzünden kırmızı etiketler vardı ve evin tüm zarafetini mahvediyor, burayı kasvetli bir yere dönüştürüyordu.

Shinhae uzun zamandır bu eve gelmediği için şimdi mutluydu. Ayakkabılarını çıkarıp içeri koştu, oturma odasındaki kanepeye zıpladı.

Sungyoon bunu görünce mutlu oldu.

Ama bu his çok uzun sürmedi. Geleceği düşününce başı ağrımaya başladı. Dağ gibi borcu vardı ama yine de yemek, giysi, barınma ihtiyaçlarını sağlamalıydı. Üstelik çocuğun eğitim masrafları her Koreli aile gibi onu da endişelendiriyordu. Sungyoon tüm kaygılarını bastırdı. Sanki omuzlarına büyük bir yük baskı yapıyordu.

“Baba.”

Shinhae ona seslendiğinde, boşluğu izleyerek geleceği düşünüyordu.

“Acıktım.”

Kızı karnını ovalayarak ona bakıyordu. Sungyoon endişelerini başka bir tarihe erteledi.

“Evet, yemek yiyelim.”

Dışarıya baktı, güneş batmıştı. Kızını görmeyeli uzun zaman olmuştu ve bu yüzden ona lezzetli bir şeyler almak istiyordu. Cüzdanını çıkarıp kurcaladı, içinde buruşuk on dolarlık banknotlar buldu. Kredi kartları da vardı ama hepsi işe yaramaz plastik parçalarından ibaretti artık. Ceplerine bakınca birkaç madeni para bulabildi.

Cüzdanında her daim beş yüz dolar taşıdığı günler çok da geçmişte kalmamıştı. Elinin altında bir sürü kredi kartı olurdu. Bu, şimdiki durumu daha kötü hale getiriyordu.

“Baba! Sahanda yumurta istiyorum! Sahanda yumurta!”

Shinhae babasının kolunu çekiştirerek konuştu. Sungyoon ise ona bakmakla yetindi.

Bildiği kadarıyla Shinhae sahanda yumurtadan hoşlanmazdı. Onun yaşındaki her çocuk gibi pizza, galbi ve tavuk yemeyi severdi ama şimdi yüzünde parlak bir gülümsemeyle ondan sahanda yumurta istiyordu.

Çocukların bir şeyleri ağır kavradığı söylenirdi fakat Shinhae yalnızca beş yaşındaydı ve buna rağmen babası için endişe ediyordu. Sungyoon kızına içten içe minnettar oldu. Ayrıca beş yaşındaki kızını böyle seçimler yapmak zorunda bırakmak onu sefil hissettiriyordu. Gözleri kızardı.

Ama onun için olgun biri gibi davranan kızının önünde ağlayamazdı.

“… Evet. Biraz sahanda yumurta yapalım.”

“Evet! Göz yumurta! Göz göz istiyorum!”

İflas etmiş olması her şeyine el konduğu anlamına gelmiyordu. En azından yakın gelecekte aç kalmayacaktı. Buzdolabında kalan yumurtaları çıkardı.

Mutfak temizdi. Şimdi düşündüğünde, Miyun nadiren yemek pişirirdi. Bazen pilav yapardı ama o kadar. Çoğu zaman dışarıda yerlerdi ya da marketten garnitür alırlardı. Mutfaktaki birçok eşya hala yeniydi.

Tavaya biraz yağ döküp ocağın altını açtı. Aynı zamanda buzdolabından birkaç garnitür çıkardı. Shinhae çoktan masaya oturmuş, babasının masayı kurmasını izliyordu. Sungyoon tavaya iki yumurta kırdı.

Yumurta akı hemen beyaza döndü ve iştah açıcı bir koku eve yayıldı. Yumurta sarısını açtı ve içine biraz tuz serpiştirdi. Tek tarafı pişinde hemen ters çevirdi. Çok geçmeden nefis sahanda yumurtalar hazırdı. Sungyoon onları bir tabağa koydu.

“Vay!”

Sahanda yumurtalar önüne gelince Shinhae ellerini havaya kaldırdı.

“Ha? Sen yemiyor musun baba?”

İki yumurtayı da önünde görünce böyle sordu.
Sungyoon başını sağa sola salladı.

“Ben garnitür seviyorum. Sen hepsini yiyebilirsin.”

Shinhae bir an tereddüt etti. Bu durumda ne yapması gerektiğini düşündü ama Sungyoon ona yemeğini yemesini söyleyince pilavla yumurtasını yemeye koyuldu.

Sungyoon bir kaşık çıkarıp pilavdan biraz aldı. Bu sırada hala kızına bakıyordu. Çiğnemesine rağmen yemekten zar zor tat alıyordu.

‘Evet, her şeyimi yitirmedim. Shinhae’m var.’

Şirketini, evini, eşini ve arkadaşını kaybetmişti fakat hala ona gülümseyen, ona inanan kızına sahipti.

‘Artık sadece bu çocuk için yaşayacağım.’

Yemek yiyen kızını izlerken Sungyoon kendi kendine bu sözü verdi.