Novel Günleri - Bilgilendirme!

Bölümün tamamını okumak için üye olmalısınız! Üye olmak için tıklayınız.

14. Bölüm 14

Çevirmen: Andromeda / Editor: T4icho

Zich farkında olmadan kılıcının kabzasına uzandı ve durdu.

‘Sakin ol. Artık düşmanım değil, en azından şimdilik.’

Zich, zamanda geriye gitmeden önce Azize ile savaşmıştı ama şimdi ilk kez karşılaşıyorlardı. Ancak, geriye gitmeden önce olanlara dair hatırladıkları hala çok tazeydi. Zich, içindeki kötü hissi bastıramadı.

Yanında duran Kutsal Şövalye endişeli bir sesle, "Leydi Lubella. Bizzat dışarı çıkmanıza gerek yok."

Ancak, Aine Lubella kafasını salladı.

“Onlardan bize bir iyilik yapmalarını isteyeceğiz. Bu grubun temsilcisi olarak benim çıkmam daha doğru olur."

"Ama bu adamların statüleri nedir onu bile bilmiyoruz."

"Karuna'nın lütfu rütbe ve statü gözetmez."

Lubella sanki bir ders veriyormuş gibi sert konuştu. Tekrar gülümsedi.

"Üstelik, hepiniz beni korumuyor musunuz?"

Azizenin sözleri üzerine bütün Kutsal Şövalyeler duygulanmış gibi görünüyordu. Ancak bu sözler aynı zamanda şövalyelerin daha da koruyucu davranmasına sebep oldu.

"Kesin şunu. Hepiniz yenildiniz. Bırakın ne istiyorsa onu yapsın."

Arabanın içinden güçlü ve derin sesli biri konuştu. Azize’nin ardından arabadan başka biri daha indi.

‘Bu adam!’

Zich, Azize ve şövalyelerin diyaloğundan sonra gardını indirmişti ama bu adamı görmesiyle tetiğe geçmesi bir oldu. Zich, bu adamı da tanıyordu.

Sevgi dolu gözleri, gümüş saçları ve sakalıyla, sakin bir hayat sürmüş yaşlı nazik bir adama benziyordu. Ama dış görünüşünün aksine hiç de güler yüzlü, tatlı bir dede değildi. Pek çok ismi vardı; Karuna'nın Kılıcı, tüm Kutsal Şövalyelerin idolü, Kutsallığın Koruyucusu... Ama Zich onu en iyi şu isimle tanıyordu:

‘Tasnia’nın Ölüm Makinesi!’

Zich, Şeytan Lordu unvanını almadan önce, 'Şeytan Halkı' denen büyük bir grup insan vardı. Şeytan Halkı canları ne istiyorsa onu yapardı, ülkelerinin yasalarını çiğner, dünyada kaos yaratırlardı ve genelde umursamaz tavırları ile başkalarını rahatsız etmeyi çok severlerdi. Şeytan Lordu olarak anılmamaya başlamadan önce, Zich de o "Şeytan Halkı"na mensup biriydi.

Ancak Şeytan Halkı kendi aralarında savaştıkça veya dışarıdan gelen bir güç tarafından öldürüldükçe sayıları azaldı. Giderek güç kazanıp hayatta kalmayı başaranlar Şeytan Lordu unvanına sahip oluyordu. Bir Kahraman Grubu onları yok etmeden önce bu topraklarda hüküm sürüyorlardı.

O kaos zamanında, bu yaşlı adam Şeytan Halkından pek çok kişiyi katletmişti Şimdi ise Zich'in karşısında duruyor ve 'Ho ho!' diye gülüyordu. Şeytan Halkı’ndan pek çok insan onun elinde can vermişti ama yaşlı adamı bu kadar ünlü yapan şey 'Tasnia'nın Ölüm Makinesi' unvanını kazandığı o olaydı.

‘Tasnia Ovalarında, tek vuruşta altı Şeytan Halkı’ndan altı insanı ve adamlarını öldürdü.’

Hikayenin ağızdan ağıza yayıldığı zamanlarda, Şeytan Halkı o kadar azmıştı ki insanlar bu döneme "Şeytan Halkı Çağı" demeye başlamışlardı. Tabii, "Tasnia Ovası Olayı" bu çağın başlarında yaşandığı için, Şeytan Halkı eskisine göre zayıf durumdaydı. Ama Şeytan Halkı unvanlarını kaybetmemişlerdi ve yaşlı adamın tek vuruşta yalnızca Şeytan Halkı’ndan altı kişiyi değil, aynı zamanda adamlarını da öldürebilmiş olması şok etkisi yaratmıştı.

‘Ölüm Makinesi—Bu adı kim bulup da takmış bilmiyorum ama iyi bir takma adı.’

Tanrıya hizmet eden biri için fazla tüyler ürpertici bir ad olabilirdi, ancak Karuwiman'a karşı duranlar için daha uygun bir ad takılamazdı.

‘Onunla savaşacak olsam şu anki halimle bile ona tek bir çizik bile atamam.’

Zich giderek güçleniyor olsa da zamanda gerilemesinin üzerinden daha çok kısa bir süre geçmişti.

Azize ve Öldürme Makinesi Zich'e doğru yöneldi.

'Lanet olsun! Enerjileri tavan yapmış!'

Biri Zich'in asla diş geçiremeyeceği Ölüm Makinesi, diğeri ise diş geçirse bile bütün diş izlerini iyileştirebilecek Zombici'ydi. Tabii Zich’in güçleri şu anda nasıl zayıfsa, Lubella da o inanılmaz lütuflarını Zich’in Şeytan Lordu günlerindeki gibi iyi kullanamıyor olmalıydı. Buna rağmen Zich'in kalbi deli gibi atıyordu.

"Nasılsınız?"

"İyi, siz?"

Ama Zich de pek çok şey atlatmıştı. Bir anlığına şoka girmişti ve Azize’yi kibarca selamlamak için hemen kendisini toparladı.

"Bu kadar geç bir saatte sizi rahatsız ettiğimiz için kusura bakmayın. Ben Karuna'nın hizmetkarı, Aine Lubella."

"Daha Azize olmamış mı?"

Duyduğu kadarıyla, Azize'nin ikinci adı Primel’di. Zich onunla ilk tanıştığında - hayır, onunla ilk savaştığında, tam adı 'Aine Primel Lubella' ydı.

"Hala Azize adayı galiba."

Zich, Karuwiman'ın birkaç Azize adayı seçtiğini ve bunlardan yalnızca birine Azize unvanını verdiğini biliyordu. İkinci adı Primal'i eklemediğine göre henüz Azize olmadığını düşündü.

Lubella kendisini tanıttıktan sonra, Ölüm Makinesi öne çıktı. Yüzünde iyi niyetli bir gülümseme vardı ama bu bir avcıyı anımsatıyordu; koyun derisi giymiş gizli gizli hırlayan biri gibiydi.

İyi niyetli gibi gülümsemesi bir avcınınki gibiydi, bir otobur derisi giymiş ve aldatıcı bir şekilde hırlıyordu.

"Ben Karuna'nın hürmetkar kulu ve kılıç ustası Belri Weig. Şuradaki adamlar da benim gibi Karuna'nın hizmetinde olan kılıç ustaları."

Kutsal Şövalyeler, hafifçe kafalarını salladı.

"Ben Zich."

Zich, Steelwall soyadını kullanmadı ve Şeytan Lordu iken Moore soyadını kullandığından onu da kullanmaktan çekindi. İyi bir hayat sürdürmeyi planlıyordu. Bu yüzden yalnızca ismini söyledi. Lubella da Weig de soyadını sorma ihtiyacı hissetmemişti. Zich çok da umurlarında değildi.

‘Her neyse, onlara böyle selamlayacağım hiç aklıma gelmezdi.’

Zamanda geri gitmenin en heyecan verici yanlarından biri buydu. Gelecekte ne olacağını bilmiyordu ama en azından şimdilik, Zich ve bu insanların yolu bambaşka koşullarda kesişmişti.

"İyi bir hayat sürdüreceğime yemin etmiştim, bu iyi bir şey olabilir."

"Hey, sen de selam versene..."

Zich, Hans'a döndü ve durdu.

‘Bu nasıl bir sürpriz böyle.’

Hans'ın gözleri Lubella'ya kilitlenmişti ve yüz ifadesi çok komikti. Gözlerini bile kırpmıyordu ve gözbebekleri donmuştu; kocaman bir şekilde açık ağzından her an salyalar akacak gibi duruyordu.

‘Yani, sanırım, Hans’ı anlayabiliyorum...?’

Azize akılalmaz güzellikteydi.

‘Şimdi düşünüyorum da, Glen Zenard denen adam da dahil olmak üzere Kahraman Grubundaki her üye güzel ve yakışıklıydı. Sanki grup üyelerini görünüşlerine bakarak seçmişler.’

Tabii ki de öyle bir şey yapmıyorlardı. Glen Zenard’ın arkadaşları da en az onun kadar yetenekliydi.

"Evcilik oynamıyorlar ya."

Zich başını çevirdi ve tekrar Hans'a odaklandı.

"İlk önce şunu halletmem lazım."

Hans, hala Lubella'ya bakıyordu. Neyse ki biraz utanmış görünse de Lubella gülümsüyordu. Weig dahil herkes neler olduğunu anlamıştı ve buna artık alışmışlar gibi bir halleri vardı. Ama Zich buna müsaade edemezdi. Her ne kadar anlayış gösterseler de, bu davranışı onayladıkları anlamına gelmiyordu. Doğrusu, bazı şövalyeler bundan rahatsızlık duymaya başlamış gibi görünüyordu.

“Kendine gel!”

Pat!

“Ah!”

Hans, başının arkasına yumruğu yedikten sonra başını ellerinin arasına alıp çömeldi.

"Bu adamın adı Hans. Hizmetçim."

"A-anlıyorum."

Lubella, kaygılı gözlerle acı içinde kıvranan Hans'a baktı.

"Her neyse, ne için gelmiştiniz?"

"Ah, biz de geceyi burada geçirmeyi planlıyorduk. Sizden müsaade istemek için durduk.”

Zich ve Hans'ın kamp kurduğu yer oldukça genişti. Her yer sıkı ağaçlarla doluydu ama burada üç beş ot dışında bir şey yoktu. Sönmüş ateş izleri ve çöpler vardı. İnsanların genelde kamp yaptığı bir yere benziyordu.

'Bunu söylemek için arabadan indiler? Hem de bir Azize adayı olarak?'

Zich etkilenmişti. Hayır, etkilenmenin de ötesinde duygular içerisindeydi. Anlayamıyordu. Neredeyse gözüne insan ötesi bir varlık olarak göründü.

‘Kibar insan dedikleri bu olsa gerek.’

Zich, kendisini böyle bir davranışta bulunurken hayal edemiyordu.

‘Elbette.’

Zich başıyla onayladı.

                                                                          *     *     *

Karuwimanlılar hemen gece için hazırlık yapmaya başladılar. Lubella arabada yatacaktı ve devasa bir çadır kurmuşlardı.

"Neye bakıyorsun öyle?"

"B-buyurun, efendim?"

Hans, hazine çalarken yakalanmışa benziyordu. Gözlerini uzun bir süredir arabadan ayırmamıştı.

"Uyan!"

"Evet, efendim!"

‘Tek iyi yaptığı şey cevap vermek.’

Hans'ın yaptıkları söylediklerine uymadı ve Zich, Hans'ın gözlerinin yine arabaya kaydığını görünce omuz silkti.

‘Onu saçma salak şeyler bile düşünemeyecek kadar yorayım da aklını başına toplasın.’

Hans'ı yormak çok kolaydı. Zich, Hans'a bakıp kocaman gülümsedi. Dişleri görünüyordu.

Ne yazık ki Hans, Zich'in neler yaptığının farkında değildi ve kafasında ne tür şeytani planlar kurduğunu bilmiyordu.

‘Kader beni buraya getirdi. Şansım varken sorsam mı acaba?’

Zich ani bir düşünceyle Karuwiman'a doğru yürüdü. Hans arkasından gitmek için ayağa kalktı ama Zich elleriyle Hans'ı engel oldu. Hans kendisini yere attı.

“Ne oldu?”

Nöbet tutan Kutsal Şövalye Zich'i durdurdu.

"Azi— pardon Leydi Lubella ile konuşabilir miyim, efendim? Ona sormam gereken bir şey var."

Şövalye sinir olmuş gibi duruyordu. Zich'e müsaade etmeyecekti.

'Eh, pek de bir şey kaybetmiş olmadım.'

Eğer izin vermezlerse zorlamayı düşünmüyordu.

"Üzgünüm ama soramazsın—"

"Peki."

Verdiği tepki hem Kutsal Şövalyeyi hem de kendisini şaşırtmıştı.

Lubella kafasını at arabasından çıkardı.

"Lütfen, içeri gel."

Sıcak bir gülümsemeyle Zich’e işaret etti. Kutsal Şövalye itiraz etmekten kendini alamadı.

"Ama Leydi Lubella!"

"Elimden geldiğince çok insana kulak vermek benim görevim. Bu yolculuğa olabildiğince tecrübe sahibi olayım diye çıkmadık mı?

"Tehlikeli olabilir!"

"Sör Weig yanımda. Hepiniz yanıbaşımdasınız. Yeterince güvendeyim."

'Haklı. ‘Tasnia'nın Ölüm Makinesi’nin korumalık yapması yeter de artar bile.'

Kutsal Şövalye, Lubella'nın kararlılığı karşısında ne yapacağını bilemedi. At arabasının içinden olanları izleyen Weig de Lubella’yla aynı fikirdeydi.

"Sorun yok. Leydi Lubella'nın yanındayım."

"...Peki, efendim."

Kutsal Şövalye, Zich'in geçmesine müsaade etti. Ama şövalyenin hoşnutsuzluğu yüzünden okunuyordu; sanki Zich rahatsızlık veriyormuş gibi bakıyordu. Ama Zich şövalyeye aldırış etmedi ve Lubella onu içeri buyur etti.

Arabanın içi temizdi. İki üç tane dini süslemeler vardı, ama şaşaalı süslemeler değillerdi. Zich, Lubella'nın karşısına oturdu. Weig de Zich'in arkasından içeri girip Lubella'nın yanına oturdu. İkisi de gözlerini Zich'e çevirdi.

“Bana sormak istediğin bir şey varmış.”

“Evet. Leydi Lubella, bence bu soruyu en iyi şekilde cevaplayabilecek kişi sizsiniz.”

"Sorun nedir?"

"Kibar bir hayat sürdürmek için ne yapmam gerekiyor?"

"Ne?"