Evet arkadaşlar tavsiyenin ne olduğu hakkındaki fikirleriniz neler ?
Elinize sağlık teşekkürler.
Novel Günleri - Bilgilendirme!
Bölümün tamamını okumak için üye olmalısınız! Üye olmak için tıklayınız.
33. Bölüm 33
“Bu olayda böyle bir şey yapmadım mı?” O gıcık piçi dövdüm—hayır, o kokuşmuş—hayır, o yüzüne tükürülesi adamı—hayır, yani...”
“Anladım. Grotim'den bahsediyorsun, değil mi? Ağzını bozmamak için uğraşmana gerek yok. İstediğin gibi konuş.”
Lubella artık Zich'in argo konuşmasına alışmıştı. Zich, Lubella'nın tutumundaki değişimi görünce insanlara adapte olabilmesinden etkilenmişti ama aklının bir köşesinde bunun gerçekten de iyi bir şey olup olmadığını merak ediyordu.
“Ben de Grotim'i ölesiye dövmek isterdim. O Bellid'lilerden nefret ediyorum.”
“Evet, ben de.”
Bir Karuwiman'lı olarak Lubella, Zich'in neler hissettiğini tamamen anlayabiliyordu.
“Ve ben sadece canım ne istiyorsa onu yapmış olsam da hepiniz beni Grotim'i dövdüğüm için kahraman ilan ettiniz. İşte o zaman farkına vardım, ah, kötü adamları ezmek de bir iyilik.”
“…”
Lubella, cevap vermekte tereddüt etti. Zich haksız değildi. İnsanlara zarar verenlerin adalete teslim edilmesi gerekiyordu. Ama Zich'i insanlara dayak atmaktan bahsederken bu kadar mutlu görünce onunla aynı fikirde olduğunu söylemekten çekindi.
“Bu adamlar zaten kötü, onları oyuna getirmem ya da onlara eziyet etmem kötü bir şey değil.”
Bu sözler Lubella'yı daha da tereddüde düşürdü. Lubella iç çekti ama Zich'e karşı çıkmadı.
“Eh, o zaman doğru yoldasın gibi görünüyor.”
Lubella, Zich'in etik olarak doğru olup olmadığı belirsiz fikirlerine katılması doğru bir hareket miydi diye merak ediyordu ama söylediklerinde tamamen haksız olmadığını düşünüyordu. Ama her şeyden önce Zich'e çok güveniyordu. Bu sebepten ötürü, Weig ona fal taşı gibi açılmış gözlerle baksa da ve Hans şok içerisinde gözlerini ona dikse de sözlerine devam etti, “Bunu söyleyen başka biri olsaydı, fazla ileriye gittiklerini düşünürdüm ama ben senin kararlarına güveniyorum. Sude ve Timmy hakkında doğru kararlar verdiğin için gelecekte de eminim doğru kararlar vermeye devam edersin. Ancak lütfen bir karar verdikten sonra harekete geçmeden önce iki kez düşün.”
“Elimden geleni yapacağım.”
Zich, kendisiyle gurur duyuyordu. Geleceğin Azizesi olan Lubella onun kibar bir hayat anlayışını onaylamıştı.
Memnun bir şekilde Zich, “Kafanıza takılan herhangi bir şey var mı? Belki yardımcı olabilirim.” diye sordu.
Zich, pek üzerinde düşünmeden bu soruyu sormuştu ama Lubella sahiden de kafasına takılan bir şey varmış gibi duraksadı.
“Hmmm, söylemeye biraz utanıyorum, ama...”
Lubella, aklındakileri dikkatli bir şekilde Zich'e anlatmaya başladı. Weig, Lubella'nın asıl kafasına takılan şeyin ne olduğunu biliyordu, bu yüzden sessizce onu dinledi.
“Yani, şimdi hiçbir sorunum yok. Oldukça güçlüyüm.”
Lubella, kollarını kaldırıp kaslaını gösterdi. Tabii ki de pek kaslı değildi ama neşeli davranışları zihinsel olarak güçlendiğini gösteriyordu. Bu konuyu yalnızca Zich'in paylaşabileceği yararlı bir tavsiyesi varsa duyabilmek için açmıştı.
“Hmmm, iyi bir fikrim var. Duymak ister misin?”
“Evet? İyi bir fikir mi?”
“Lütfen bana kulak ver.”
Lubella Zich'e doğru eğildi. Gizli planlar yapan kötü karakterler gibi Zich sessizce Lubella'nın kulağına fısıldadı ve tavsiyelerini sundu.
Lubella şaşkınlıkla, “...Bunu yapmam gerçekten de doğu olur mu?” diye sordu; aldığı tavsiye karşısında şoka uğramıştı.
“Ben yalnızca tavsiye verebilirim. Seçim tamamen size kalmış, Leydi Lubella.”
Lubella, Weig'e baktı. Her ne kadar Zich ve Lubella kendi aralarında fısıldıyor olsalar da Weig her şeyi duymuş ama sesini çıkarmamıştı. Ağzının kenarı hafifçe yukarı kalktı. Biraz ekstrem bir tavsiye olsa da Weig, Zich ile aynı fikirdeymiş gibi görünüyordu.
'Yani, Sör Weig beni hep daha güçlü olmam için zorlamıştı.'
“Düşüneceğim.”
“O bile yeter.”
Zich, tekrar bavulunu kavradı.
“O zaman biz yola çıkıyoruz.”
“Ah, sizi yolcu edelim.”
Dördü de tapınağın kapısına doğru yürüdü.
“Nereye gideceksiniz?”
“En yakındaki kasabaya gitmeyi düşünüyorum. Sonra planlarım hakkında düşünürüm.”
“Biz de Yüce Divana geri döneceğiz. Bildirmemiz gereken bir sürü şey var ve yakında bütün Azize Adaylarının toplanacağı bir etkinlik olacak.”
“O zaman verdiğim tavsiyeyi uygulamak için yeteri kadar vaktin yok.”
“Evet, tavsiyeni kabul edersem tabii.
Konuşurlarken sonunda tapınağın kapısına vardılar.
“Ah!”
Tapınağın girişinde oturan biri onları görünce ürktü.
Weig, bu kişinin bir düşman olabileceğini düşünüp gerildi ama o daha bir şey yapamadan Zich onu durdurdu.
“Sorun yok. Onları tanıyorum.”
Weig geri adım attı.
Ardından Lubella bu kişinin kim olduğunun farkına vardı ve “Tanrım! Bay Timmy!” diye bağırdı.
Timmy'nin küçük kardeşinin yaşam gücü elinden alınmıştı. Timmy, Lubella ve Zich'i görür görmez önlerinde eğildi.
“Selamlar, Leydi Lubella ve Sör Zich!”
“Merhaba, Bay Timmy. Sakıncası yoksa ne için buraya geldiğinizi sorabilir miyim?” Lubella'nın sesi endişeliydi; Timmy'i incitecek başka bir şey yapıp yapmadığını merak ediyordu. Neyse ki Timmy'nin yüzünde güller açıyordu. Kötü bir haber getirmek ya da Lubella'yı yerden yere vurmak için gelmiş gibi durmuyordu.
“Buraya ikinize de teşekkürlerimi sunmak için geldim.”
“Teşekkürlerini sunmak mı?”
Timmy yanında duran kişiye işaret etti ve, “Hey, buraya gel.” dedi.
Lubella, Timmy'nin yanında başka birinin daha olduğunu fark etmemişti. Timmy'nin yanı başındaki küçük insan Timmy'nin kıyafetlerine iyice yapıştı.
Zich, lafa girdi. “Onu daha önce görmüştük—senin küçük kardeşin.”
“Ah! Tamamen iyileşmiş.”
“Evet! Vali'nin malikanesinin yakınlarındaki o büyük karşılaşmadan birkaç gün sonra iyileşti ve hiçbir şeyi kalmadı!”
Bellu'nun ritüelini mahveden o sihirli çember Timmy'i de iyileştirmeyi başarmıştı.
“Duyduğuma çok sevindim!”
Lubella sanki kendi sorunu çözülmüş gibi mutluydu. Kalbindeki o ağır suçluluk hissi bir nebze olsun hafiflemişti.
“Öncesinde sana öyle davrandığım için çok özür dilerim. Sinirimi senden çıkardım.”
“Hayır, sizi daha tanımadığım halde size kötü insan muamelesi yapmam benim suçumdu.”
Zich, “Evet, o senin suçundu.” diye ekledi.
Bunun üzerine Lubella'nın ağzından gergin bir ses çıktı. Timmy ise acı bir şekilde gülümsedi.
“Hey George, selam versene. Seni iyileştiren insanlar onlar.”
“Te-teşekkür ederim.”
George biraz kıpırdandı, sonra da eğildi.
“Bize teşekkür etmek için mi beklediniz?”
“Evet.”
“Bunca zamandır, biz dışarı çıkana kadar beklediniz mi?”
“Beklemek istedim ama kardeşim daha yeni iyileştiği için kötü bir fikir olabilir diye düşündüm. Ayrıca yapmam gereken işler var, o yüzden kardeşimin sağlığına kavuştuğu günden beri her gün buraya geldim. Ama çok uzun duramadım.”
Timmy sanki uzun süre bekleyemediği için üzgünmüş gibi konuşuyordu ama Lubella da Zich de Weig de Timmy'nin azmi karşısında etkilenmişti.
Timmy gülümsedi ve, “Ama beklediğime değdi çünkü ikinizle karşılaşma fırsatını yakaladım.” dedi
“Ah, şimdi gitmem gerek. İşe gitsem iyi olacak,” dedi Timmy ve bir kez daha eğildi. “Küçük kardeşimi kurtardığınız için bir daha teşekkür etmek istiyorum. Karuna sizi daima kutsasın diye dua edeceğim.”
Timmy aceleyle tapınaktan ayrıldı. George da bir kez daha Zich ve Lubella'nın önünde eğildi ve abisinin peşinden gitti.
“Gerçekten de iyi bir insan.”
“Evet.”
Zich de Lubella'ya katılıyordu ve Timmy'nin ona söylediği şeyi hatırladı.
'Herkes onu dışlarken ona ilk yardım eli uzatan kişinin ben olduğumu söylemişti, değil mi?'
Zich de dışlanmıştı ve hiç kimse ona yardım etmemişti.
'Güçlenmeden önce bana da yardım eden biri olsaydı Şeytan Lordu olur muydum acaba?'
Zamanda gerilemeden önce izlediği yoldan pişmanlık duymuyordu ama yine de bu düşünceler aklına gelmiyor değildi.
* * *
Zich ve Hans tapınaktan ayrıldı. Lubella ve Weig onlar tamamen gözden kayboluncaya kadar onları izlediler.
Sonra Weig açık açık, “Geçekten de eşi benzeri bulunmayacak bir insan.” dedi.
“Evet, doğru.”
“Gerçekten kim olduğunu merak ediyorum.”
Lubella, Weig'e baktı. “Şüphe uyandıran hiçbir tarafı var mı?”
“Şüphe uyandıran bir sürü şey var—yaşına göre fazla yetenekli, ve daha önce kimsenin ne bildiği ne de duyduğu sihirli bir çember biliyor. Dahası, Karuwiman'ın acil durum sinyalini bile biliyor.”
“Acil durum sinyalimizi mi?”
“Evet. Ormanda canavarlarla uğraşırken birinin Karuwiman'ın acil durum sinyalini gönderdiğini duydum. Sinyalin geldiği yere doğru giderken Bay Zich'in hizmetçisi Bay Hans ile karşılaştım. Bana durumu anlattı. Sonra ona bizim acil durum sinyalimizi nereden bildiğini sorunca Bay Zich'ten duyduğunu söyledi.”
“...Gerçekten de çok fazla şey biliyor.”
Weig, kollarını kavuşturdu.
“Kötü birine benzemiyor ama şahsen onun güvenilir biri olduğunu düşünmüyorum. Tüm bunları nereden öğrendiğini de merak ediyorum.”
“Ciddi miydi bilmiyorum ama Bay Zich bana soylu bir aileden geldiğini söylemişti.”
“...Soylu mu?”
Weig başını yana eğdi. Zich'i kısa süredir tanıyordu ama hal ve hareketleri hiç de bir soylununkine benzemiyordu; aksine bir sokak eşkıyasını andırıyordu. Zich gerçekten de soylu bir aileden gelseydi, en azından bazı durumlarda bir aristokat gibi davranırdı, ama...
“Bana Steelwall ailesinden Zich Steelwall'u araştırmamı söylemişti.”
“Zich Steelwall mu...? Bir dakika, Steelwall ailesi mi dedin? Bildiğimiz Steelwall ailesi mi? Krallığın metal kalesi dedikleri aile?”
“Evet.”
Kendisi hakkında böyle spesifik bir bilgi verdiği için büyük ihtimalle yalan söylemiyordu ve doğruyu söyleyip söylemediğini kontrol etmek de çok kolaydı.
“Eh, yalan söyleyip söylemediğini öğrenmek eğlenceli olacak.”
“Bir şey bulursan mutlaka bana da söyle.”
“Söylerim.”
“O zaman içeri girelim. Beni korurken hayatlarını kaybeden şövalyelere hakkıyla veda etmek istiyorum.”
Lubella, onu korurken ölen Kutsal Şövalyeleri düşündükçe üzülüyordu. Grotim'in de dediği gibi Kutsal Şövalyeleri gerçekten de parça pinçik edip balıklara yem etmiş ya da zombiye çevirmiş olabilirdi. Her ne yaptıysa bedenleri bulunamamıştı.
“Eminim hepsi şu an Karuna ile beraber sana göz kulak oluyorlardır—hepsi öyle insanlardı.”
“Umarım.”
Yüzlerini arıyormuşçasına Lubella kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı.
“Neler olduğunu bildirmemiz gerek. Bay Zich'ten öğrendiğimiz sihirli çember ve ritüel hakkında öğrendiğimiz 'bütün şehri kurban etme' gibi bilgiler de çok yardımcı olacak.”
Bu olay sayesinde Lubella ve Weig, hem Bellid'in planını ve kullandıkları stratejileri hem de onların planları ve ritüelleri ile nasıl başa çıkabileceklerini öğrenmişti. Üstelik sihirli çember üzerinde çalışmalar yaparlarsa Bellid'in gücünü bloke etmenin daha etkili bir yolunu da bulabilirlerdi.
“Ama bence Bay Zich hakkındaki her şeyi söylememeliyiz.”
“Ne? Yeteneklerinin bazılarını gizleyelim mi yani?”
Lubella, Weig'in söyledikleri karşısında dehşete uğramış gibi duruyordu. Anne babasının aslında korkunç suçlular olduğunu öğrenmiş küçük bir çocuğa benziyordu.
Lubella'nın suratını gören Weig hemen bir bahane uydurdu, “Yeteneklerini gizleyelim demiyorum ama bence bize Bellid'in ritüellerini etkisiz hale getirecek sihirli bir çember öğrettiğini söylememeliyiz. Bu bilgi yayılırsa Bay Zich'i tehlikeye atabiliriz. Bellid ne yapıp ne edip onu yakalamaya çalışacaktır.”
Zich, Bellid'in bir numaralı hedefi olurdu çünkü bu numaraları nereden öğrendiğini bilmek ve o sihirli çember hakkında bulabildikleri kadar bilgi elde etmek isteyeceklerdi. Bunu duyunca Lubella ürperdiğini hissetti.
“Bu duyulursa başı büyük belaya girebilir.”
“Şimdilik, yalnızca Papa'ya ve birkaç üst düzey rahibe söyleyelim. Resmi açıklama yapaken bu sihirli çemberi tesadüfen bulduğumuzu mu yoksa dürüst davranıp Bay Zich'ten öğrendiğimizi mi söyleyeceğimize sonra karar veririz. Her türlü buna Bay Zich ile iyice konuştuktan sonra karar vermeliyiz.”
“Evet, dediklerin mantıklı. O zaman Yüce Divana dönelim ve hemen topladığımız bilgileri aktaralım.”
Sonra, Weig ortada hiçbir sebep yokken, “İyi olacak mısın?" dedi.
Weig'in bu soruyu sormasının çok geçerli bir nedeni vardı. Zich'in ayrılmadan önce Lubella'ya böyle bir tavsiyede bulunmasını nedeni de muhtemelen buydu. Lubella gülümsedi; hafif bir gülümsemeydi ama yüz ifadesi açık bir şekilde kendinden emindi.
“Ben iyiyim. Bay Zich'ten harika tavsiyeler bile aldım.”
“O halde her şey çok güzel olacak. Gidip hazırlıklarımızı tamamlayalım.”
Lubella ve Weig, Zich ve Hans'ın gidip gözden kayboldukları yere bir kez daha baktılar ve içeri girdiler.