Babası yağlamaya başlamaz umarım :d
Novel Günleri - Bilgilendirme!
Bölümün tamamını okumak için üye olmalısınız! Üye olmak için tıklayınız.
7. Bölüm 7
İzleyicileri ürkütücü bir hava sarmıştı. Kont, Greig ve Şövalyeler tek kelime etmediler. Kelimeler kifayetsiz kalmıştı.
Diğer yandan, Kontes ve savaş sanatlarından pek anlamayan diğerleri, bu garip atmosferi şaşkınlıkla karşılamışlardı. Zich'in muazzam bir şey yaptığını hissetmişlerdi ama ne ölçüde olduğunu bilmiyorlardı.
Kont'un ailesinin uşağı Verden Trell, "Beklentilerimizin aksine genç efendinin durumu oldukça iyi. Ama şövalyelerin tepkisine bakınca, benim gördüğümden çok daha iyi bir durumda gibi. Neler olduğunu açıklayabilir misiniz?” diye sordu.
Trell, uzun ve temiz sakallı, Kont'un gençliğinden beri ona uşaklık yapan yaşlı bir adamdı. Kont'un yokluğunda her çeşit meseleyle ilgilendiğinden çok önemli bir hizmetkardı. Üstelik, Zich'e kötü davranmayan üç beş kişiden biriydi.
Trell, sorusunu Kont'un arkasındaki, 'Çelik Mızrak Şövalyeleri'nin kaptan yardımcısı Danny Chris Nunn adındaki orta yaşlı adama yöneltmişti. Chris Nunn’ın statüsü Şövalyeler’in kaptanı olan Tiner ile bir tutulamazdı ama o da Steelwall'da en çok sözü geçen üç kişiden biriydi.
"Aman, aman. Zich baya iyi gidiyor, ancak üstünlük hala Sör Byner’da değil mi?”
Kontes, Zich'e edilen her iltifattan bizzat büyük rahatsızlık duyuyordu ve hemen Byner'ı övmeye başladı. Trell, hoş bir gülümsemeyle Kontes'e karşılık verdi ama ağzından çıkanlar Kontes'in duymak istediği şeyler değildi.
"Genç efendi öncesinde doğru dürüst bir kılıç eğitimi almadığı için, düelloda avantajlı olan taraf tabii ki de Sör Byner olacaktı. Ama işler bu doğrultuda sonuçlanmazsa, Şövalyeler Birliği'nin itibarı epey sarsılacak."
Chris Nunn iç çekti. Şövalyeler Birliği’nin ikinci kaptanı olarak kendisini özellikle baskı altında hissetti.
Trell, Kaptan Yardımcısının iç çekişlerini duymamış gibi konuşmayı sürdürdü.
"Ama genç efendi Zich'in beklentilerimizin çok üstünde bir performans sergilediği apaçık ortada. Şövalyelerin tepkisine bakınca, yeteneklerinin görebildiğimizden çok daha incelikli olduğu belli. Steelwall ailesinin genç efendisinin daha adamakıllı bir eğitim almadan böyle bir yetenek sergilemesi beni çok mutlu eder.”
Greig öfkeyle soluk alıp verirken Kontes'in yüzü bozuldu. Ama bundan başka bir tepki göstermemeye dikkat ettiler çünkü Kontes bile Trell’in hakkından gelmekte zorlanıyordu.
“Biraz açabilir misiniz, Sör Chris Nunn?”
"Eminim Duyuları Genişletmeyi daha önce duymuşsunuzdur."
“Bildiğim kadarıyla Duyuları Genişletme dediğimiz şey vücut ile kılıcı mana vasıtasıyla senkronize ederek kılıcı sanki ellerin bir parçasıymış gibi kullanmak oluyor. Yanlış mıyım?”
"Tam olarak öyle. Standart bir şövalyenin bu beceriyi öğrenmesi adeta bir geçiş ritüeli niteliğindedir. Ancak öğrenmesi de zordur çünkü bunu yapabilmek için mananızı kontrol ederken çok hassas davranmalısınız. Bu, Byner'ın yaşlarındaki birinin normalde yapabileceği bir şey değil."
“Sör Byner yirmilerinin başında mı?”
"Yirmi üç yaşında."
"Hohoho. Steelwall’un böylesine genç bir yeteneğe sahip olması ne büyük nimet. Ama Sör Chris Nunn..."
“Evet?”
"Genç efendi Zich de bu muhteşem beceriye sahip gibi görünüyor. Öyle değil mi?"
Ne olursa olsun, o hala Steelwall’ların uşağıydı ve Trell, Zich'in de Byner'ın kullandığı "Duyuları Genişletme" denilen beceriye sahip olduğunu fark edecek kadar gözü açıktı. Chris Nunn, bir saniyeliğine Kontes'e baktı ama nihayetinde o da başıyla onayladı.
“Aynen öyle.”
“Ve genç efendi Zich, bu sene on dokuz yaşına bastı değil mi? Şövalye Byner'dan dört yaş küçük. Bu yaşta bu beceride ustalaşan kaç kişi var?”
“...Yanılmıyorsam, bizim Birliğimizde bunu başaran kimse yok.”
“Şövalye Tiner’da dahil olmak üzere mi?”
“Bildiğim kadarıyla, Kaptan da bu beceriyi Byner’ın yaşlarındayken öğrendi."
Trell hayranlık içerisinde, "Gerçekten etkileyici," dedi. Sonra Kont'un yanında oturan Greig'e yöneldi. Sıkıntı, utanç, kıskançlık ve bir aşağılık duygusu Greig'in yüzünü aynı anda kapladı. Dövüş alanını izlerken gözleri alev alev parlıyordu.
"Yani, genç efendi Greig henüz bu beceriyi kazanmadı mı?"
Greig'in yüzü dondu. Chris Nunn, Greig'in surat ifadesinin değiştiğini hissederek tekrar başını salladı.
“Öyle.”
Chris Nunn, Zich'i desteklemiyordu; o da aslında Steelwall'daki diğer insanlar gibi Greig'in tahtın asıl varisi olduğunu düşünüyordu ve soruları sadece bir savaşçı bakış açısıyla cevaplıyordu.
“Anladım.”
"G-Greig henüz bu beceride ustalaşmamış olsa bile, başka pek çok iyi beceriye sahip."
“Kontes söylediklerinde haklı. Bir şövalyenin öğrenmesi gereken tek beceri ‘Duyuları Genişletme’ değil. Çok önemli bir beceri olduğu tartışmasız ama diğer beceriler de büyük öneme sahip.
Chris Nunn, Kontes'e destek çıktı.
"Elbette. Genç efendi Greig'in ne kadar muhteşem olduğunu biliyorum. O, Steelwall'un gururu."
Trell gülümsedi ve diğerlerine uyum sağladı.
"Bunun farkında olmanıza sevindim."
Kontes'in yüz ifadesi sonunda gevşedi, ama sanki kasıtlı olarak yapıyormuş gibi, Trell Kontes’i yeniden tahrik edecek şeyler söyledi.
"Ailenin uşağı olarak, Steelwall ailesinde övgüye layık böyle iki insan olduğu için çok duygulandım."
"E-evet, doğru."
Kontes, Chris Nunn'a neredeyse ağlamaklı gözlerle baktı. Chris Nunn’ın bir şekilde Greig'in Zich'ten daha iyi olduğunu kanıtlamasını istediği ortadaydı. Maalesef Chrin Nunn savaş konusunda tam bir canavar olsa da iş siyasete geldiğinde zayıf kalıyordu. Chris Nunn garip bir yüz ifadesiyle karşılaşmayı izlemeye devam etti. Birden gözleri fal taşı gibi açıldı.
“Şuna bakın!”
Byner kılıcını geriye çekip ve hızla havaya fırlatmıştı.
Bam!
Bir patlama oldu ve Byner'ın önündeki boşluk garip bir şekilde büküldü.
Dramatik bir sesle Chris Nunn, "Buna, 'Uzay Delme' deniyor. Rakibe havayla beraber manaya benzer oklar atmak için manayı kılıcın ucunda yoğunlaştırıp kılıcı şiddetle savurarak önünüzdeki boşluğu yarıyorsunuz. Bu da öğrenmesi zor bir beceri ama genç efendi Greig de bunu başarabilir.”
“Bu çok hoş, ama Sör Chris Nunn...”
Trell eliyle dövüş alanını gösterdi.
"Genç efendi Zich de bunu yapabiliyor gibi duruyor, değil mi?"
Trell'in parmağı, görünmez "Uzay Delme" ataklarından ustalıkla kaçınan ve aynı şekilde karşılık veren Zich'i işaret etti.
“A-Anlıyorum. Genç efendi Zich de bu beceride ustalaşmış.”
Chris Nunn bu sözleri söyledikten sonra ağzını kapadı. Ağzını tekrar açarsa daha da batacaktı. Kontes'in hınç dolu gözlerinin sırtına batışını hissedebiliyordu.
* * *
Byner tamamen afallamıştı.
“Nasıl olur ya!”
Böyle bir şeyin olabileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Karşısındaki adam manası ile daha yeni oynamaya başlamış ve hayatında hiç kılıç eğitimi almamış birisiydi.
Ama şu anda, gösterdiği ileri seviye becerilerinin ardı arkası kesilmiyordu ve iyi bir şekilde dövüşüyordu; ve doğal olarak, izleyicilerin odağı Zich’ti.
Byner'ın zedelenen itibarını geri kazanmak için Zich'i ezip geçerek olağanüstü bir zafer elde etme planı çoktan suya düşmüştü. Kime sorsanız bu düellonun ana liderinin Byner değil Zich olduğunu söylerdi.
‘Kazanmam lazım! Kazanmam lazım! Kazanmam lazım!’
Byner’ın aklındaki tek şey kazanma arzusuydu. Geriye tek bir şey kalmıştı, o da bir şekilde bu düelloyu kazanarak onurunu korumaktı.
‘Neyse ki hamlelerim çok garip görünmüyor.’
Zich, Byner’a karşı ne zaman bedeninin alışık olmadığı bir hamle yapsa küçük bir aksama oluyordu. Çok kısa süreli bir şeydi ama Byner bunu sezmişti.
‘Ne şekilde olursa olsun onu yere sermem lazım!’
Byner'ın kalbi, adalet ve kana susamışlık arasında gidip gelen duygularla kavruldu.
Bu durum Zich için iyi değildi.
‘Vücudum biraz çatlamaya başlıyor.’
Zich, Gücün Şeytan Lordu iken biriktirdiği deneyimlerden yararlanıyor olsa bile, yavaş yavaş sınırlarını zorlamaya başlamıştı. Mevcut bedeni eski bedeninin geçtiği eğitimden geçmemişti.
‘Becerilerim de daha tam oturmadı.’
Zich bir sürü ileri seviye teknik uyguluyordu ama bunu becerebilmesinin tek sebebi manasını nerdeyse mükemmel bir şekilde kontrol edebiliyor olmasıydı.
Pek çok insan kendisine Gücün Şeytan Lordu adı takıldığından Zich'in tekniklerini fazla kaba sanıyordu ama bunun tek sebebi bu tekniklerin getirdiği sonuçların çok yıkıcı olmasıydı. Aslında tekniklerinin çoğu oldukça incelikliydi.
Ama hepsi bundan ibaretti. Zich’in mana kontrolü gerektirmeyen diğer her şeyde bir eksikliği vardı. Üstelik bedeni bu tekniklere alışık olmadığı için hareketlerinde ara sıra kendisini gösteren hafif çatlaklar vardı.
“Sanki her bir kası hareket ettirmeden önce bunu düşünmem gerekiyormuş gibi.”
Bu an aynı zamanda Zich'in böyle saçma sapan bir şeyi eyleme dökecek kadar canavarca olduğunu gözler önüne seriyordu.
Slam!
Aralarındaki mesafe bir kez daha açıldı.
“Bir süredir gizli gizli pratik yapıyordun demek. Duyuları Genişletme tekniğini kullanabileceğin asla aklıma gelmezdi.”
"Duyularımı genişletmek benim için çocuk oyuncağı."
Byner'ı kışkırtmak istememişti. Manasını neredeyse mükemmel bir şekilde kontrol edebilen Zich için, Duyuları Genişletmekte ustalaşmak kolay bir işti.
“O halde böyle devam et..”
Byner tekrar atağa geçti.
Klang!
Çınlayan demirin sesi yankılandı. Durum değişmemişti - hayır, sadece değişmemiş gibi görünüyordu. Byner şiddetli dalgalar halinde saldırılarını sürdürdü, Zich ise direndi ve stratejik hamlelerle karşılık verdi.
Ama hisleri iyi olan herkes şunun farkındaydı.
‘Yakında bitecek.’
Tiner, bu beklenmedik ve sürprizlerle dolu düellonun nasıl biteceğine dair bir tahminde bulundu. Zich şaşırtıcı bir performans sergilemiş olsa da Steelwall'un en iyi şövalyesinden bekleneceği üzere Byner, Zich'in zayıf noktalarını biliyordu.
Byner bu zayıf noktaları hedef almaya başladığında, Zich el ve ayaklarının kontrolünü kaybetmeye başladı.
‘Lakin genç efendi Zich'in becerileri gerçekten de insanı şaşırtıyor. Hep böyle yetenekli miydi?'
Tekniklerindeki boşlukları düşününce, Zich bunları yakın zamanda öğrenmiş olmalıydı, ancak tüm bunları tam bir şekilde uygulayabilmesi şaşırtıcıydı.
‘Teknikleri bir süre çalışmış olmalı, manasını nasıl kontrol edeceğini öğrendikten sonra da üstüne katarak geliştirmiş ve tamamlamıştır.’
Zich'in kullandığı teknikler etkileyiciydi ama aynı zamanda da pek çok kişinin becerebildiği şeylerdi. Tiner, Zich'in kendisine bir hoca bulmak konusunda çok seçeneği olmuştur diye düşündü.
'Ama bu, bunun ne kadar harika olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu hızla giderse, genç efendi Greig'in gerçekten pabucu dama atılabilir.'
Tiner, dudaklarını ısıran ve kendisini gözlerinin önünde gerçekleşen düelloya kaptırmış olan Greig’e baktı.
Klaş!
Birden kan fışkırdı ve izleyicilerden inlemeler ve bağırışlar yükseldi. Kan, Zich’in kolundan akıyordu.
‘Derin kesmiş. Galiba böyle bitecek.’
Tiner, düellonun Zich’in teslim olmasıyla biteceğinden adım gibi emindi ve sahneye inmek için hazırlandı.
Puş!
Bir kez daha kan fışkırdı ama bu defa kan Zich’e ait değildi.
‘O da ona mı sapladı?’
Tiner olduğu yerde kaskatı kesildi. Dövüş alanında kesinlikle beklenmedik şeyler oluyordu.
* * *
“Ah!”
Byner sızlayan yarasına baktı. Sol dirseğinin altında derin ve uzun bir kesik vardı ve kan damlıyordu.
‘Ne oluyor lan!’
Byner az önce olanları aklına getirdi; Zich'in tekniklerindeki boşluklardan kaynaklanan zayıf noktalara saldırmayı hedeflemişti. Boşluklar gitgide büyüyordu ve sonunda Zich’in yaptığı savunmaları alt ederek ona bir darbe indirmeyi başarmıştı.
Ancak tam o anda Zich’in kılıcı da ona bir darbe indirmişti.
‘Olamaz böyle bir şey!’
Byner birden ne olduğunu anladı.
‘Hayır, savunmaya geçmedi. Tam tersine vazgeçti.’
Savunmak giderek daha zor bir hal aldığından Zich artık kendisini savunmaktan vazgeçmişti. Zich biraz daha kazanç elde etmek için küçük bir fedakarlık yapmıştı.
‘Sakin ol! Kendine hakim ol, Byner!’
Byner, buna benzer bir durumu öğrenim hayatında birçok kez duymuştu ve durumu göz önünde bulundurduğunda, avantaj hala ondaydı. Rakibi öylesine köşeye sıkışmıştı ki kendisini savunmayı bırakmak zorunda kalmıştı ve aldığı yara canını yaksa da daha önce bu tür sakatlıklar atlatmıştı.
Ancak kalbi hiç de sakinleşecek gibi durmuyordu ve deli gibi çarpıyordu.
Byner, çaresizlikten dövüşe eşkıyalar gibi bodoslama girişen bir sürü kişi görmüş olsa da, kendi seviyesindeki bir rakip ilk defa bunu yapıyordu. Şövalyelikte bir dahi olsa bile bu daha önce tecrübe etmediği bir şeydi.
“Gerildin değil mi?” diye sordu Zich. Çaresizlik içinde kendisini sakinleştirmeye çalışan Byner’ın aksine Zich gülümsüyordu. Byner’ı bir korku sardı.
“Daha yeni başlıyoruz. Bu bir düello değil, ölüm kalım mücadelesi olacak. Uyanık ol.”
Zich, Byner’a doğru atağa geçti. Şimdiye kadar gösterdiği hareketler hep incelikliydi ama bu sefer bir sürü açık nokta bırakarak dümdüz bir şekilde ileri atıldı ama Byner saldıramadı. Zich’in zayıf noktalarına saldırırsa onun çok daha büyük bir hamleyle ona karşılık vereceğini biliyordu.
Başka bir seçeneği olmayan Byner, Zich'in saldırısını engelledi. Ve sonra, Zich'in dediği gibi, buram buram kan kokan bir savaş baş gösterdi.